Vermeyiz kardeşim Anadolu’yu

Tamam kardeşim, sen her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyensin.

Haberin Devamı

Haliyle, Anadolu’nun kıymetini bilecek halin de yok.
Parana para katmak istiyorsun.
Ecnebi ortaklarınla gözünüzü Anadolu’nun suyuna, toprağına, rüzgârına diktiniz.
Ama kusura bakma usta, Anadolu’yu vermeyiz sana.
Çünkü biz vaktiyle “hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Ve o satıh, bütün vatandır” sözünü dinleyenleriz.
Şimdi bu bilincin ortadan kaldırılmak istendiği bir dönemde yaşıyoruz diye heveslenmiş olabilirsin ama olmaz, sen bu işi unut.
Bak, Anadolu’nun bilge çınarı Yaşar Kemal bile çileden çıktı sizin yüzünüzden.
Hem sadece o değil ki: Bunun sanatçısı var, gazetecisi var, öğrencisi var, var oğlu var. Yol yakınken bu işten vazgeç.
Barajını-santralini topla diş geçirebileceğin bir ülkeye kur. Anadolu ağır gelir, hazmedemezsin.
Hem onun zenginliğine el uzatan ilk uyanık olduğunu mu sanıyorsun? O zaman sana tarih öneririm. Aç Ksenefon’u “On binlerin Yürüyüşü”nü oku.
Ta milattan önce 5. yüzyılda senin gibi yağmaya çıkmış Pers ordusuna Anadolu’nun nasıl direndiğini gör. Zamanın boşa gitmez, bunu bir nevi “market research” say.
Okuyunca göreceksin: Biz versek Anadolu vermez kendini sana. Has evladı Ahmet Arif’e yazdırdığı şiirle seslenir bize: “Dayan kitap ile. Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile. Umut ile sevda ile düş ile. Dayan rüsva etme beni.”
Üstelik Ksenefon’dan yüzyıllar sonra on binlerin yürüyüşü tekrar başladı. Senin gibilere karşı Anadolu halkı bugünlerde kervan oldu Ankara’ya yürüyor.
Umut ile, sevda ile, düş ile...
O yüzden kardeşim, sen gel şimdiden vazgeç bu sevdadan. Bırak Anadolu’nun yakasını. Pers prensi Kyros’a yar olmayan sana hiç olmaz.

Nerede o eski seksapeller

Haberin Devamı

Bir arkadaşım “Kaybedenler Kulübü”nü niye sevdiğini açıkladı: “Bana AKP’den önceki Türkiye’yi hatırlattı.”
“Olabilir...” dedim: “Ama bence daha çok 90’larda kalmış gençliğini hatırlattığı için sevdin. Neticede nostalji dediğin insanın kendi seksapelini özlemesinden ibaret.”
Öyle ya, “eskiden Beyoğlu’na kravatsız çıkılmazdı mirim...” diyenlerin derdi de kravat falan değil aslında.
Onlar zıpkın gibi delikanlı, sülün gibi genç kız olarak Markiz’de kesiştikleri, Pera’da görüştükleri, gizli gizli seviştikleri zamanların hasretinde.
Şairin dediği gibi, ağlıyorlar hatırlarına geldikçe gülüştükleri.

İncir  Çekirdeği

Haberin Devamı

Yuri Gagarin uzayda yürüyeli 50 yıl olmuş. Yarım yüzyıldır onun ayak izlerinin altındayız.

Yazarın Tüm Yazıları