Tabii “hangi komşumuz yakın” diye sormak da mümkün. Yıllarca bütün komşularla sizli bizli kalmışız.
Bakmayın dırdır ettiğime, hayatın bir yarısı orada geçiyor olmasa, sülalemin üç kuşak önce geldiği bu güzel ülkeye ne zaman kafa yorardım, Allah bilir. Malum, tarihi Osmanlı’yla bir şekilde ilgili ülkelerin isimleri genellikle (-istan) ekiyle biter: Yunanistan, Arabistan, Ermenistan... Oysa “Almanistan” ya da “Japonistan” demeyiz. Bu ek hep aşinalık hissi verir hem de içinde “adam oldular da memleket kurdular” tarzı bir tepeden bakış vardır. Bulgarlar da bunu bildiklerinden midir, uzun yıllar soğuk kalmışlar Türklere. Tabii tarihi önyargıların ve ders kitaplarının marifeti. Yoksa Kıvanç Tatlıtuğ hayranı orta sınıf Bulgar hanımlarda belli bir sempati mevcut. Aynı sempati tatillerini İstanbul’da geçiren Bulgarlarda da gelişiyor. Ama iki tarafın atması gereken çok adım var.
***
Avrupa Birliği’ne girince gül bahçesine dönülmediğinin canlı kanıtı Bulgarya. Hele birkaç yıl sonra Euro’ya geçtiklerinde ekonominin hali nice olacak Allah bilir. Yine de İstanbul’un nasıl saçma sapan pahalı bir şehir olduğunu burada anlıyorsunuz. Güzel bir restoranda, şarap eşliğinde yemek Boğaz’dakinin yarısına patlıyor. Hem de aynı mutfak kalitesiyle! Cengiz Semercioğlu’nun İstanbul’da nasıl kazıklandığımızı anlatan yazıları geliyor aklınıza ve daha az paraya daha iyi hayat kalitesi sunan Sofya’ya hürmet ediyorsunuz. Bulgarya Türkleri sistemle eskisi kadar sorunlu değil. Sosyalizm çökünce devlet akıllı olup soydaşların en azından temel haklarını tanımış. Bu da sürtüşmeleri asgariye indirmiş. Aslında örnek alınabilecek bir azınlık politikası. Arkadaşlarım bazen uluorta Türkçe konuşmamam için uyarsalar da, gündelik hayatta Türkofobi emaresi yok. Onun yerine para sıkıntısı çeken hayvanat bahçesi için üzülmek, Vitoşa Dağı’na çıkıp ferahlamak, Sofya’nın sonbahar için yaratılmış sokaklarında hayaller kurmak var. Bir de Nâzım Hikmet’in şiirler yazdığı parkta oturup Mustafa Kemal’in sevgilisi Dimitrina Kovaçeva’yı düşünmek tabii: General Kovaçev kızının yakışıklı Türk zabitle evlenmesine izin verseydi tarihin nasıl olacağını merak ederek.
Hayvanat bahçesiz şehir
İstanbul’da baba olmak zor: Şehrin merkezinde ne hayvanat bahçesi ne doğru düzgün bir lunapark ne de akvaryum... “Falanca yerde var, çevre yolundan 45 dakikada gidersin” diyen dostlara cevabımdır: Hafta sonu trafiğinde çocuğu o yollara çıkarmak ceza olur arkadaşlar. Aklı başında şehirlerin hayvanat bahçeleri merkezdedir bu yüzden. Hatta aslan kaçınca sokaklarda dolaşır, akşam haberlerine konu olur.
***
Gülhane’nin kapanması orada berbat şartlarda yaşayan hayvanların şansı, çocukların şanssızlığı oldu. Ama hayvanların huzurlu ve sağlıklı yaşayabileceği bir yer neden olmasın? Şimdi Ömür Gedik çıkıp “Hayvanların doğal ortamlarından kopartılıp kafese kapatılması hoş bir şey mi” diye sorsa haklı tabii. Ama her babanın çocuğu kapıp Afrika’da safariye götürme imkânı da yok. Çocuklar pumayı ayakkabı, jaguarı araba markası sanarak büyümesinler istiyorsak, Avrupa’nın merkezinde hayvanat bahçesi olmayan tek şehri olmaktan çıkmalı ‘Avrupa kültür başkenti’miz.