Başörtüsü arabamızın imajını bozar diyen marka yöneticisi, aslında klasik bir hatayı tekrarlamış.
Ayıptır söylemesi, bozuk bir algıya sahip olduğundan düşmüş bu klasik hataya. Söz konusu hata, memleketteki sosyal ayrımı dikine bir çizgi sanmaktır. Daha doğrusu, çizginin türbanlılarla türbansızlar arasında olduğunu sanmak. Bu yanlış algıya göre, dikine duran çizginin bir tarafında türbanlılar, diğerinde türbansızlar yer alır. Yani sağda türbanlı elitler ve garibanlar var sanırlar. Solda da türbansız elitler ve garibanlar. Sanırlar ki milleti ayıran çizgi budur. Bunu gazlayanı alkışlar, başlarına taç yaparlar. Buna inanmak kolaydır çünkü. Her şeyi dekordan ibaret sanmanın sığ konforu gibisi var mı? Görmedikleri, göremedikleri, görmek istemedikleri ise şudur: O sosyal ayrım çizgisi gerçek hayatta dikine değil, yatay durur. Yani gerçekte türbanlı ve türbansız elitler yukarıda, türbanlı ve türbansız garibanlar aşağıda kader ortağıdır. Mesela, o arabayı süren güzel rallici ve başörtülü zarif arkadaşı, çizginin üstündekiler. Haliyle, hem birbirlerine hem de markaya gayet yakışıyorlar. Ne de olsa ikisi de “çizgi üstü” kızı. Arabaları da var, onlar adına seçim kazanan siyasi partileri de. Çizginin altında kalan başörtülü ve başörtüsüz garibanlarsa halk otobüsüne, minibüse, metrobüse biner. Arabası olanlara uzaktan imrenerek bakarlar. Ne arabaları vardır ne de türbanlı-türbansız demeden haklarını savunacak bir kitle partileri. Zaten bu yüzden memlekette muhalefet yaya kalır her seçimde.
İzzet Çapa’nın sırrı
Röportaj işinin piri Ayşe Arman’a nice yiğitler rakip çıktı ama herhalde İzzet Çapa gibisi çıkmadı. Değme gazeteciye taş çıkaran bir performans. Hem içerik hem ses getirme açısından. Başarısının sırrı, Ayşe Arman’ınki kadar basit ve cüretkâr: Kendisinden bekleneni değil, sahiden merak ettiğini sormak! Buna iş hayatındaki başarısının sırrı olan ultra-detaycılığını da ekleyince, şutları kaleyi buluyor. Bu İzzet Çapa çok can yakar. Gazozuna bahse varım!
Twitter’da neden yokum
Oradaki müptezeller karşısında “cool” takılamadığım, haybeye zaman ve enerji sarfiyatı yaptığım için. Sosyal medyadan yeterince yararlandığım, fazlasında gözüm olmadığı için. Sosyal medyada yeterince değerli sima olduğu, ben fakire ihtiyaç hissetmediğim için. “Çok muhabbet tez ayrılık getirir” prensibinin yazar-okur ilişkisinde de geçerli olduğuna inandığım için. Hakkımda kimin ne düşündüğünü sallamayı bırakalı uzun zaman olduğu için.