Paylaş
İçimdeki sesin dolduruşuna geldim: “Bence seni okuyanlara yardım etmelisin” dedi, arabamı park ederken: “Hatalar yapmış ve bedellerini ödemiş birisin. Öğrendiğin bir sürü şey var. Madem ülkenin en önemli gazetesinde yazıyorsun, müsaade et insanlar tecrübelerinden yararlansın.”
Sofya’nın her zaman yıldızlı göğü daha da parlaktı. Bir arkadaşımızın evindeki Noel partisine gidiyorduk.
Sosyalist dönemden kalma bir bloğun çatı katının restore edilmiş haliydi.
Pencereden bütün şehir görünüyordu. Herkes Moby’nin müziğiyle eğlenirken şehrin ışıklarına daldım ve içimdeki sesin arabada söylediklerini düşündüm.
¡¡¡
Yıllar önce küçük bir roman yazmış ve dürüst olmak gerekirse o kadar da hak etmediğim bir üne kavuşmuştum. Popülerlik bazılarına uğurlu gelmez: Ben de önce babamı, sonra annemi, en sonunda da evliliğimi kaybettim.
Sonra yıllar yılları, sorunlar sorunları kovaladı. Nihayet birileri öğreneceğimi öğrendiğime karar vermiş olacak ki, sonunda bir ışık gördüm.
Asla yapamayacağımı sandığım bir şeyi yaptım bu sayede: Kendimi affettim.
Akıllı fikirli dostlarımdan Ali Poyrazoğlu’nun deyimiyle: Hatalarımın üniversitesinden mezun oldum.
Bakıyorum aynaya: Gayet sıradan bir tip. Sadece hazır değilken bazı sıra dışı şeyler yaşamış. Bugünse sakin ve mutlu bir hayatı ve yaşananlardan damlamış fikirleri var.
Ahım şahım şeyler mi bilmiyorum ama sayelerinde birilerine hayrımın dokunacağı muhakkak.
Niyetim rehberlik değil, rehber olmak isteyenlere koltuk çıkmak. Bu yüzden arada bir hayat-memat şeklinde ahkâm keseceğim. Bakalım ne olacak.
Hey gidi Tron
Windows ve internet öncesi dünyada geçen çocukluğumuzda, “bilgisayar” denince aklımıza genellikle oyunlar gelirdi. İşte bu dünyanın çocuklarının kült filmiydi Tron. Her seksenli yıllar çocuğunun aklından geçen “şu bilgisayar oyunlarının içine dalsam ne olur” fantezisi.
“Tron Legacy” bu fikri günümüze uyarlamaya çalışırken biraz zorlanmış. Bu yüzden işi ilahiyata döküp baba-oğul-kutsal ruh üçgeni yaratmışlar: Yaratıcı, oğlu ve kısa saçlı seksi kız.
Bugünün internet canavarı çocuklarına heyecan verir mi bilmem ama insanoğlunun bir bilgisayar programının içinde bile Tanrı’ya ihtiyaç duyması ilginç geldi bana.
Cumartesi yalnızlığı
Cumartesi Anneleri, geçtiğimiz cumartesi 300. kez Galatasaray Lisesi’nin önündeydi. “Batıya Açılan Pencere” dediğimiz lisenin önünde oturdular ve kayıp evlatlarının bulunmasını, eğer öldülerse mezarlarının yerinin söylenmesini istediler.
Galatasaray Lisesi her zamanki gibi biraz mahcup, epeyce de kederli izledi onları.
Batıya açılan pencereden bakınca biz Hugo’yu, Camus’yü, Baudrillard’ı görmüştük. Ama o gün oradan içeri bakanlar Cumartesi Anneleri’nin yalnızlığını gördü yine. 14 yıldır olduğu gibi.
İncir Çekirdeği
Törerist: Töre cinayeti işleyen.
Paylaş