Nilüfer’i rock kostümü içinde görünce gülümsedim: Değişmenin sonu yok gerçekten.
Çoğumuz “değişmek için çok geç” diyerek mutsuzları oynuyoruz. Oysa yıldızlar tersini düşünüyor ve şekilde görüldüğü gibi, uyguluyorlar. Değişmek, içimizdeki cevherin değişmezliğine duyduğumuz güvenle ilgili: Ancak özgüven sahibi insanlar ve milletler değişime kalkışabilir. Bilirler çünkü: Ne kadar değişirlerse değişsinler, “sol memenin altındaki” olduğu gibi kalacak. Hepimiz icabında “muhafazakâr” ya da “yenilikçiyiz” şu hayatta. Çünkü hepimizin korumak ya da değiştirmek istediğimiz şeyler var. Dünkü Radikal’de, Ak Parti Gençlik Kolları’nın görüşlerini okudum. Muhalefetin “muhafazakâr” olduğunu iddia ediyorlardı. Kendisine “muhafazakâr demokrat” diyen bir partinin bile bir başkasını eleştirmek için bu sözcüğü kullanması ilginçti. Ben de müzik konusunda son derece tutucu, edebiyatta ise yenilikten yanayım: Aynı albümleri sonsuza kadar dinleyebilirim ama yeni bir yazar keşfetmeden yapamam. Henüz 6 yaşındaki oğlumsa değişimden hoşlanmıyor. Günlük rutinini bozacak bir şeyle karşılaştığında huzursuz oluyor, tüm çocuklar gibi. *** Çocuklar tutucudur: Hayatın istesek de istemesek de bizi değişime zorladığını kabul edecek olgunlukta değildirler. Gençler de bazen tutucudur: Hayatta bir tane “doğru” olduğuna inanır ve ona benzeyenlere “iyi”, benzemeyenlere “kötü” derler. Orta yaşlılarsa dönüp baktıklarında hayatın birbirini izleyen değişimlerden ibaret olduğunu görür ve şaşırırlar. Bu bazılarını içe kapanmaya götürür. Ellerinde avuçlarında ne kaldıysa onlara sımsıkı tutunur ve baş edemedikleri bir hayatın içinde ürkekleşirler. “Başkalarının dünyasında” yaşıyorlardır artık: Ait olmadıkları değerlerin, şarkıların ve ilişkilerin dünyasında. Özgüvenli olanlarsa değişimin tadını çıkarmaya karar verir: Deri ceketlerini giyer ve açarlar müziğin sesini; tıpkı Nilüfer gibi.
Kadın oldukları için
Bianet’in gazeteler, internet siteleri ve haber ajanslarından derleyerek hazırladığı çeteleye göre Türkiye’de erkekler 2010 yılında 217 kadın öldürülmüş. Kadınları öldüren ve yaralayanların genellikle kocaları olduğunu görüyoruz. şiddetin genellikle en yakından geldiği zaten sır değil. En çok güvenmeleri gereken erkeklerin kurbanı oluyor kadınlar. Aynı yastığa baş koydukları, yemeğini yaptıkları, yola giderken arkasından bir tas su döktükleri... En yaygın öldürülme nedeniyse, kadınların boşanmak istemeleri. Kendilerini sevmeyen ve örseleyen birinden kurtulmaya kalkmaları. Yani hem kendilerinin hem de erkeklerin haysiyetini korumakta direnmeleri. Bir başka deyişle, kadın olmaları.
İncir çekirdeği
Yuva öğrencisi Can kapıdan öyle bir çıkıyor ki, gören Oxford’a gidiyor sanır.