Paylaş
Hayal kırıklıkları, hayata bakışımızın ve gücümüzün sınırlarının billurlaştığı anlardır. Bir insanın iç dünyasında nelerin olup bittiğini böyle anlarda çok daha iyi anlarsınız.
Genç insanlar hayal kırıklığına uğramaya daha meyillidir. Henüz alaycılığın güvenli sularına çekilmemişlerdir çünkü. Dünyayla ve meslekleriyle ilgili idealleri, gerçekleştirmek istedikleri şeyler vardır.
Bizim de vardı: Kuşak olarak kendi hayallerimizi kurduk ve onların kırıldığına tanık olduk. En yetenekli olanlarımızın bu yüzden kabuğuna çekildiğini görüp üzüldük.
Ama sonradan düşündüm ki, pes edip kabuğuna çekilenlerin “yetenekli” olduğunu söylemek fazlaydı belki de. Hayal kırıklığına uğrayınca önce kendi yeteneklerine duydukları saygıyı, sonra da yeteneklerini kaybetmişlerdi.
Şu adaletsiz dünyaya direnmek istememişlerdi yani. Belki onu direnmeye layık görmemişlerdi, bilemiyorum. Ama gerçek şu ki, bugün yaptıklarıyla gözlerimizi kamaştıran yıldızların çoğu farklı bir dünyadan gelmediler.
Bono’nun babası fabrikatör değildi mesela. Yaşar Kemal dadıların elinde büyümemişti. Madonna ailesinden kalan mirasla yaşamamış, Mustafa Kemal askeri rüştiyeye torpille girmemişti.
Hepsi de hayatın “muhalif rüzgârlarına” direnerek varmışlardı gökyüzündeki yerlerine. Çünkü direnmenin de yeteneğe dahil olduğunu unutmamışlardı.
Bunu anladıktan sonra, üniversitelerde öğretilmesi gereken ilk şeyin ne olduğunu da buldum: Nasıl direneceklerini öğretmeliyiz genç insanlara.
Onlara Knut Hamsun’un “Açlık” romanındaki yazarı anlatarak başlamalı, Mozart’ın ve Nicolas Tesla’nın hayatlarını anlatarak devam etmeliyiz. Hatta İtalyan partizanlarını, Leningrad direnişçilerini ve tabii ki Çanakkale kahramanlarını örnek göstermeliyiz.
“Yetenek” dediğimiz şey katıksız bir madde değil çünkü. Pek çok şeyin bileşiminden oluşuyor.
Direniş bunların en önemlilerinden biri. Üniversitelere “direniş teknikleri” diye bir ders konmalı.
Disney ve Tarantino
İngiliz düşünür Perry Anderson, bugünü 10 yıl önceden, “Modernliğin Kökenleri” kitabında görmüş: “Burjuvazi, yerini şöhret meraklısı prenseslere, zibidi devlet başkanlarına, resmi malikanelerdeki kiralık yataklara ve berbat reklamlar için verilen rüşvetlere, protokollerin disneyleştirilmesine ve eylemlerin tarantinolaş-tırılmasına bıraktı.”
Bir şeye karşı çıkmak için önce onu ciddiye almak gerek. Ama artık paradan başka hiçbir şeyi (hatta kendisini bile) ciddiye almayan bir sistemi nasıl ciddiye alacağız?
Disney ve Tarantino’yla mücadele etmenin yolunu bilen var mı?
İncir Çekirdeği
Delikanlı bir kışı yalancı bahara tercih ederim.
Paylaş