Paylaş
Sevgilimin oğlunu buz patenine götürdük. Dönüşte bagajı bir açtık ki, bilgisayarın yerinde yeller!
Çantanın gözündeki pasaport da sizlere ömür. Üstelik hırsız kadar suçluyum; ne işi var kardeşim pasaportun bilgisayar çantasında?
Haliyle, karakol-yabancılar dairesi-konsolosluk üçgeninde bir macera başladı. Böyle durumlarda adetim olduğu üzere kendimi trajediye hazırlamıştım ki, şehrin yardım için seferber olduğunu görüp şaşırdım.
Türkiye elçiliği, seyahat belgelerimin en geç hafta başında düzenleneceğini söyledi. Karakoldaki Bulgar komiser de mesaisini benim için uzattı.
Yabancılar dairesindeki memurlar, belgeleri verebilmek için iyi niyetle uğraştılar. Bu insaniyet çemberi içinde şikayet şansı bulamadım gitti.
* * *
Yine de pes etmedim ve aradım sızlanacak bir şeyler: Hepsi iyiydi hoştu ama beş günlüğüne bile olsa memlekete giriş yapamayacak olmama ne buyrulurdu...
Aradığım trajedi fırsatını bulmuş gibiydim: Ya yarın bir hayat memat meselesi olursa ve ben sınırı geçemezsem?
İşi sağlama almak için siyasi sürgünlerin anılarını düşündüm. Deniz Kavukçuoğlu’nun, Cem Karaca’nın, Ahmet Kaya’nın ve adlarını hatırlamadıklarımızın...
Hatta nasıl kaptırdıysam artık, Nazım Hikmet’in Varna’dan “Karşı yaka memleket, duyuyor musun Memet!” diye seslenişini...
Aklım sıra niyetim burada “Yılları sürgünde geçenleri anlar gibiyim” gibi havalı laflar etmekti ama sonunda tek anladığım, o gerçek trajedilerin kahramanlarının çektiklerini hayal bile edemeyeceğim oldu.
Başta sevgilim olmak üzere teşekkür etmek zorundaydım sadece: Sofya polisine, yabancılar dairesine, bizim konsolosluğa...
Anladım ki şu hayatta bazen trajedi buluyoruz, bazen de ne mutlu ki insanlık.
Resmiyetin hakikatle dansı
Yerli dizideki yaşlı teyzenin ecnebi genç kadına ‘gavur’ demesi, resmi makamlarca insan haklarına aykırı bulunmuş.
Neden bilmem, aklıma zamanında kızla oğlanın ıssız sahilde kucaklaştığı sahneyi, “Bunu seyreden düşmanlar savunmasız yerimizi görür, oraya çıkarma yaparlar” diyerek sansürleyen paşa geldi.
Tamam, niyetler çok farklı... Tamam, biri tamamen iyi niyete diğeriyse sansür tarihine dahil...
Ama ikisinde de aynı naiflik yok mu? Gözümüzü kaparsak hakikatin kaybolacağına dair aynı saf inanç?
Mizojinim, mizojinsin, mizojin
Beren Saat pek güzel demiş: ‘Mizojin (kadın düşmanı) değiliz hiçbirimiz.’
Ben de hiçbir vatandaşımızın kadın düşmanı olduğunu düşünmüyorum. Ama toplum olarak kadınlarla derdimiz olduğu çok açık.
Sadece kadın oldukları için şiddete maruz kalan, hatta öldürülen insanlar var Türkiye’de. ‘Kadın cinayetleri’ artık başlı başına bir kategori.
Öğretmenlerin pek sevdiği “tek tek iyi çocuklarsınız ama bir araya gelince sapıtıyorsunuz” klişesindeki gibi, birey bazında olmasa da toplumsal mizojini yaşıyoruz belki de.
İncir Çekirdeği
Dallas: Her dizinin üçüncü sezonda vardığı yer.
Paylaş