Paylaş
Tam aksine, asıl milletçe zorluk yaşadığımız, külrengi zamanlarda kutlanır.
Çünkü böyle zamanlarda kuruldu. Depremlere ve kahpe kurşunlara göğüs gererek, nefes nefese.
Yağmurlu günlerde kuruldu cumhuriyet. Çamura bata çıka ilerleyen kağnıların taşıdığı mermiler sayesinde.
Harcı fişeklikli köylü kadınların sırtlarında ıslanan bebelerin gözyaşıyla karıldı.
Dikensiz gül bahçesinde kurulmadı. Kasasında dolarlar, arkasında küresel güçler falan yoktu.
Ama kuranların ayakta kalmasını sağlayan bir maneviyat vardı. Bıyıklarında barut kokusu, bir ceplerinde Kuran, diğerinde Namık Kemal şiirleri...
Aslında cumhuriyet 29 Ekim’de bile kurulmadı. Mustafa Kemal’in aklında Balkan Savaşı’nın en karanlık ve soğuk günlerinde bile fikir olarak vardı.
O fikir nice depremin, savaşın ve hain tuzağın içinden geçerek vardı, varması gereken menzile.
Takipçileri geçen yüzyılda acılara ve haksızlıklara göğüs gerdi. Hiçbir günleri bugünümüzden daha iyi değildi. Ama her defasında cumhuriyeti kutladılar.
Tıpkı geçen cumartesi, memleketin dört bir yanında kutlayan onurlu insanlar gibi.
Daha iyi günlerimiz tabii ki olacak. Çocuklarımız güneşli günlere uyanacak, motorları maviliklere sürecekler.
Ama cumhuriyeti kutlamanın tadına varamayacaklar bugünkü kadar. Bayram onları bu kadar güzel ısıtmayacak.
Takvimi de geri alsak
Bana “gerici” demezseniz, yetkililerden bir ricam olacak: Saatlerden sonra takvimleri de geri alalım.
Akalım kopil zamanlarımızın mahallesine. Her şeyin oyundan ve umuttan ibaret olduğu o günleri ağır çekim yaşayalım.
Gözlerimiz babamızın gençliği, annemizin güzelliğiyle kamaşsın. Hayatın anlamı bir uçurtmanın peşinde koşmanın şapşal heyecanı olsun.
Bir nihavent sonbaharın koynuna girelim çaktırmadan. Türkiye’nin daha az zengin ama daha sempatik olduğu günlerde. Benjamin Button halt yesin yanımızda. Olmaz mı?
tatlı Sözlük
Van için Rock: Romantizmin son zaferi.
Paylaş