Paylaş
◊ Tasarım dünyasındaki yolculuğunu takdirle izliyorum. Bildiğim kadarıyla başka dalda eğitim aldın ama mücevher tasarımı üzerine kariyer yapmayı tercih ettin. Bu işe başlamak nereden geldi aklına, sana ilham veren ne oldu?
- Açıkçası üniversite yıllarımda bu işe başlamak hiç aklımda yoktu. Ama çocukluğumdan beri tasarıma hevesliydim. Renkli boncuklarla, iplerle bileklikler yapar, sonra evimize gelen misafirlere hediye ederdim. Çocukluğumdan gelen o merakı üniversite bittikten sonra daha net keşfettim diyebilirim.
◊ Üniversiteye devam ederken “Tamam, artık ben tasarım işine el atayım” mı dedin peki?
- Yok, öyle olmadı. Üniversite yıllarında da tasarımcı olayım, takılar tasarlayayım gibi bir düşüncem yoktu. Tarihi çok sevdiğim için akademisyen olmaktı niyetim. Ama sonra tarih okumamın etkisiyle tasarım tutkum daha da büyüdü.
◊ Nasıl bir bağ kurdun ki aralarında?
- Sanat tarihi dersinde, sanat eseri niteliğinde mücevherleri görme, haklarında bilgi edinme, inceleme imkanı buldum. Detaylara girdikçe, kullanılan taşları ve özelliklerini öğrendikçe daha da heveslendim ve bu yolda ilerlemeye karar verdim.
Fotoğraflar: Murat ŞAKA
TASARIMLARIMI HÜLYA AVŞAR DA KULLANIYOR
◊ Direkt markanı kurdun ve tasarımlarını satışa mı sürdün?
- Öncesinde tasarımlarımı kendim kullanıyordum. Ben çiziyor, Kapalıçarşı’daki küçük bir atölyede yaptırıyordum. Ama üzerimde görenler çok beğeniyor, nereden aldığımı soruyorlardı. Bu soruyla giderek daha sık karşılaşınca bu yola minik adımlarla başlamak istedim.
◊ Minik adımlarla yola çıkmışsın ama büyüme çok hızlı oldu.
- Evet, Galeries Lafayette’lerde var şu an. Hülya Avşar da iki sezondur programının her bölümünde takıyor.
◊ Hülya Hanım neden senin tasarımlarını tercih etti?
- Kendine uygun sadelikte buluyor. Çünkü normalde çok fazla takı takmayı seven biri değil, sadelikten yana. Benim takılarımın kullanımının kendisine rahat geldiğini söylüyor. Zaten kendisine özel hazırlıyorum tüm parçaları. Birkaç tane koleksiyon parça hazırlıyorum, o da aralarından seçiyor.
◊ Ondaki takılar başka yerlerde yok mu yani?
- Aslında şöyle bir yeni gelişme var. Hülya Avşar’ın taktığı takılar Lafayette’te sergileniyor şu an. Oradan ulaşılabiliyor yani. Ama hepsi ona özel üretildiği için sadece birer adet. Geniş bir koleksiyon şeklinde değil.
◊ Bu işe adım atarken hedefin neydi?
- Hedefim en başından beri yurtdışına açılmaktı. O yüzden de Türkiye’de corner’larla ilerlemeyi seçtim.
◊ O hedefe ne kadar yakınsın?
- Yurtdışına açılmakla ilgili bu yıl ciddi çalışmalarımız var. Çok gecikmeden güzel bir haber veririm diye düşünüyorum.
◊ Küçük yaşta büyük başarı elde ettin. Bunda Nilüfer Bulut gibi başarılı bir işkadınının kızı olmanın payı var mıdır?
- Elbette. Ama sadece avantaj değil dezavantaj da yaratıyor bu durum.
◊ Bu artı-eksi konusunu biraz açar mısın?
- Rol modelim kendimi bildim bileli çalışkan, girişimci, başarılı bir kadındı. Onun tecrübelerini birebir görerek, yaşayarak, anlattıklarını dinleyerek büyüdüm. Hep bize yol gösterdi, “Başarı kolay elde edilmiyor, pes etmemek ve zorlukların üstüne gitmek lazım” dedi. Bu sözlerini şimdi iş hayatında bizzat deneyimliyorum.
◊ Ya dezavantaj konusu?
- O da şu; bir kere büyük bir sorumluluk yükleniyor üstümüze. Bu sorumluluklarla başa çıkabiliyorsunuz ama kazandığımız başarıya kuşkuyla yaklaşılıyor, onu engelleyemiyorsunuz.
◊ Ne gibi bir kuşkudan söz ediyorsun?
- “Bu başarının arkasında annesi vardır” gibi...
◊ Sanki durumdan biraz şikayet var gibi...
- Asla... Annemin yolunda ilerlemek istedim. Allah utandırmasın, böyle de devam ederim diye umuyorum.
BAŞINDA PATRON YOKSA İÇ DİSİPLİN ŞART
◊ İki kardeş prenses gibi büyütüldünüz. Bu kadar genç yaşta iş hayatına atılıp da başarı elde etmenizi açıkçası hiç beklemiyordum. Gezip tozacağınız yaşlarda ikiniz de ağır sorumluluklar üstlendiniz. “Annemizin gölgesinde kalmayalım” düşüncesiyle mi bu kadar hızlı koştunuz?
- Annem zaten bizi sorumluluk bilinciyle büyüttü. Mesela onun bana “Ders çalış” dediğini bilmem. “Sınavın var, şu saatte özel hocan gelecek, hadi defterlerini topla” baskısı bilmem. Neden hoşlanıyorsak, neden keyif alıyorsak onu yaptık, kendi kendimizi programladık. Hiç baskı kurmadı üzerimizde. O sadece bizi cesaretlendirdi, yolu açtı. Kardeşim severek hukuk okudu, bitirdi; ama sonra “Anne sen bize kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı öğrettin, ben de şimdi kendi hikayemi yazmak istiyorum” dedi mesela...
◊ Genç girişimcilere neler tavsiye etmek istersin?
- Bir kere dünyaya takip etsinler. Asla yılmasınlar. Gerçekten adım adım ilerlemeleri gerektiğini, her şeyin bir vakti olduğunu unutmasınlar. Başarısızlık olduysa daha vakti gelmediği içindir. Pes etmemelerini öneririm. Çünkü kendi işin için emek harcaman, çabalaman gerçekten çok özel bir durum. Ama bir yandan onun da dezavantajları var.
◊ Ne gibi?
- Bir kere iç disiplininin olması lazım. Çünkü “Geç kaldın” diye kızacak bir patron yok, erken çıkmanı sorun edecek bir üst yok. Kendi kendinin patronusun, o yüzden kendi iç disiplininizi oturtmak zorundasınız.
Nilüfer Bulut, kızları Nida ve Dila Bulut’un en büyük destekçisi.
İŞ HAYATINA TARİH PROGRAMI YAPIMCISI OLARAK ADIM ATTIM
◊ Hep kendi işini kurmak mıydı hayalin?
- Açıkçası üniversitedeyken de bir başkasına bağlı olarak çalışmayı hiç düşünmedim. “Yapamam, sabah 9 akşam 6 çalışmak üretkenliğimi köreltir” diyordum. Ama dediğimi yapamadım (gülüyor). Üniversiteyi bitirdikten sonra ilk olarak bir kanalda çalıştım. 1 yıla yakın süre tarih programı yapımcılığı yaptım. Sonrasında aile şirketimizde 3 ay çalıştım. Ama uzun süre devam edemedim, oturup annemle konuştum.
◊ Ne dedin?
- “Ben burada kendimi iyi ve verimli hissetmiyorum, doğru yerde değilim. Devam edemeyeceğim, başka şeyler denemek istiyorum” dedim.
◊ Hayal kırıklığı yaşamadı mı?
- Sanmıyorum. Baskıcı biri olmadığı için “Tamam ne yapmak istiyorsun, gel oturup konuşalım” diye karşılık verdi. Bu şekilde başladım işimi yapmaya. İlk günden beri de bir kere olsun “Ne gerek var bu işe, bırak” demedi. Sonuçta iş hayatı iniş çıkışlarla dolu. Bir yandan başarı yakalıyorsun, öte yandan başarısızlıklar yaşıyorsun. Bu benim de başıma geldi. Ama başarısız olduğum noktada bile “Tamam kızım, bu bir hevesti, denedin olmadı işte” gibi bir cümle duymadım ondan.
◊ Kaç yıl oldu markayı kuralı?
- 4 yıl. 2014’te kurdum. O zaman 25 yaşındaydım.
◊ İstikrarlı bir grafiğin var. Açıkçası başlarda ben de geçici bir heves sanmıştım ama meğer çok kararlıymışsın.
- Aslında o kararlılığım işimi sevmemden kaynaklanıyor. Hani derler ya “Sevdiğiniz işi yapıyorsanız bir gün bile çalışmazsınız” diye, çok doğru. Ben bu işin stresinden bile keyif alıyorum.
ÇİZİMİM ÇOK İYİ DEĞİL AMA HAYALLERİMİ AKTARMAMA YETİYOR
◊ Tasarım aşamasından da biraz söz eder misin? Nasıl tasarlıyorsun, eline kağıt kalemi alıp oturuyor musun?
- Aynen, kağıt kalemi alıp oturuyorum. Çizimim çok iyi değil açıkçası. Ama hayal ettiklerimi bir şekilde kağıda aktaracak kadar çizebiliyorum. Sonra tasarım ekibimiz benim taslağımı bilgisayarda yeniden çiziyor. Mum kalıbı hazırlanıyor. Onun üzerinde düzeltmeler yapılıp son hali veriliyor ve üretime başlanıyor. Ustalarımız tamamen el işçiliğiyle, uluslararası kalitede tamamlıyor üretimi.
HAYATI GELDİĞİ GİBİ KABULLENMEK GEREK
◊ “İşten aşka zaman yok” diyenlere inat bu yoğun tempoda hayatının aşkını da buldun. Yeni evlisin. Evlilik kararını nasıl aldın, “Daha çok erken” demedin mi?
- Ben hayatımı hiç planlamam ki. Bazı insanlar vardır ya oturur plan yapar “22 yaşında üniversiteden mezun olacağım, 25 yaşında evleneceğim” falan diye. Ben hiç öyle planlı biri değilim. Hayatın geldiği gibi kabullenilmesi gerektiğini düşünüyorum.
◊ Evlilik nasıl gidiyor?
- Güzel gidiyor. Eşimle 2014’te, markamı kurduğum yıl tanıştık. En başından beri heyecanımı paylaştı, lansmana hazırlanırken bile yanımdaydı. İşimi hep destekler. Hatta bazen bana koleksiyon fikri verir, bir şey görür Instagram’da “Bak bu da sana fikir verebilir” diye benimle paylaşır. Sağ olsun çok ilgili bir eşim var.
◊ O da girişimci zaten.
- Evet, o da kendi inşaat işinde.
◊ İki girişimci olarak mutlu mesut yaşıyorsunuz yani.
- Çok şükür. Ben “Eve iş getirme” diyen bir kadın değilim. Hem iş hem de özel hayatımızda birbirimizi destekliyoruz.
VICENZAORO FUARI’NDA STANT AÇAN İLK TÜRK MARKASIYIM
◊ Bu arada iş, evlilik derken araya bir de yüksek lisans sıkıştırmışsın. Ne üzerine yüksek lisans yaptın?
- İşletme. İyi ki okumuşum, işime çok yardımcı oldu. Çünkü işletmede hesaplama, finansal işlem, strateji gibi birçok konuya hakim oluyorsunuz.
◊ Madem strateji dedin, sorayım: Yeni stratejin ne?
- Dediğim gibi yurtdışı planlarım var. Geçen ocak ayında Vicenzaoro Fuarı’na katıldım. Daha önceki 2 sene ziyaretçi olarak gitmiştim. Geçen yıl orada İtalya Ticaret Odası’yla görüşmelerim oldu. Bu yıl da bir mail attım onlara. Annem hep der ki “Sen denize bir taş at, sonra onun halkaları nasıl yayılıyor izle. Yayılmıyor mu, olsun, en azından o taşı attın”... Bu düşünceyle mail’i gönderdim, onlar da olumlu geri dönüş yaptı. Marka sunumumu istediler. 2 ay sonunda kabul edildi ve fuara katıldım. O holde ilk Türk markası olarak stant açmış oldum. O heyecanı herhalde ömrüm boyunca unutamayacağım. 100 yıllık markaların arasında 4 yıllık bir marka olarak yer almanın gururunu anlatamam. Şimdi de Almanya’da mağaza açma konusunda görüşmeler yapıyorum.
İTALYAN EDİTÖRÜN BENİ HABER YAPMASI BÜYÜK SÜRPRİZ OLDU
◊ Mücevher anlamında soruyorum; en iyi pazar neresi?
- Mücevherde her zaman en iyi pazarın Orta Doğu olduğunu söylüyorlar ama ben Avrupa’nın da iyi bir pazar olduğunu düşünüyorum.
◊ Avrupa daha zor bir pazar ve sen zoru deniyorsun, zoru seviyorsun. Bana öyle geldi...
- Evet, Avrupa daha zor. Ama orada da çok ilgi gördü tasarımlarım. Çünkü yurtdışında tasarıma, hikayeye, sanata çok saygı var. Belki de İtalya’da o kadar büyük markaların arasında olmam benim için avantajdı, çünkü tasarımlarım daha çok dikkat çekti. Herkes beni yeni bir soluk olarak gördü fuarda. Hatta ilginç bir anım da var. Baktım kalabalık bir kadın grubu inceliyor vitrinimi, içeri davet ettim. Aralarından biri bir İtalyan gazetesinin editörüymüş, bilmiyordum. Benim bir Mevlana aşk yüzüğüm var, onu görmek istedi. Gösterdim, hikayesini anlattım. Çok etkilendi. 2 gün sonra köşesinde beni yazmıştı. Bu bana büyük sürpriz oldu. Dediğiniz gibi Avrupa zor bir pazar ama bu tarz tasarımlar çok ilgilerini çekiyor.
◊ Sen tarihi figürleri ve desenleri çok kullanıyorsun tasarımlarında.
- Doğru. Özellikle tasavvufu. Çünkü tasavvufa baktığımız zaman kendi hayatımızı daha kolay okuyabileceğimizi düşünüyorum. Bu yüzden çok ilgimi çekiyor. Bana kendimi çok iyi hissettirdiği için o çizgide ilerliyor, başka insanlara da mesajlarını sunuyorum. Onlara da huzur versin, üstlerinde taşısınlar diye çalışıyorum.
HEDEFİMDE KIRMIZI HALI, ANGELINA JOLIE VEJESSICA ALBA VAR
◊ Hülya Avşar’ın dışında başka hangi ünlülerde var tasarımların? Ya da kimlerin kullanmasını istersin?
- Dediğim gibi Hülya Avşar kendi şov programında kullanıyor. Onun yanı sıra Demet Sabancı Çetindoğan, Emine Sabancı Kamışlı, Suzan Toplusoy gibi birçok önemli işkadını var tasarımlarımı takip eden. Şimdi hedefim yurtdışında, özellikle de kırmızı halılarda ürünlerimi görmek. Belki Angelina Jolie’nin üstünde, belki Jessica Alba’da, neden olmasın? Yürüdüğüm yolda bunları başaracağıma inanıyorum.
◊ Sen kimleri beğeniyorsun tasarımcılardan?
- Dünya çapında markalar arasında en çok Bvlgari’yi beğeniyorum. Tüm koleksiyonlarını imza haline getirmesini, her bir parçasının yıllar geçmesine rağmen güncel kalmasını... Cartier de aynı şekilde. Belki çok iddialı gelecek ama bu köklü markaları örnek alıyorum kendime. Çünkü çizgilerini günümüze uyarlıyorlar, modaları geçmiyor. Ben mücevherin anıları hayatta tutmanın bir yolu olduğuna inanıyorum. O nedenle zamansız olmalı, yıllarca kullanılmalı...
VİTRİN CAMINI DA SİLERİM ATÖLYEYE DE GİDERİM
◊ Tarih okumuşsun, işletme yüksek lisansı yapmışsın. Hem girişimci hem de tasarımcısın. Çok güzel beslemişsin kendini.
- Ben işimin her noktasındayım. Kermeste vitrinin camını da siliyorum, atölyeye girip ustalarla da çalışıyorum, fotoğraf çekimine de katılıyorum. Belki bu nedenle çok daha başarılı sonuçlar ortaya çıkıyordur. Neticede işinizi sahiplenmezseniz bir heves olarak kalır, ilerleyemezsiniz.
Paylaş