Paylaş
Hatta mavi alanların yeniden Covid 19 virüsüne teslim olması, kırmızıya dönmesi işten bile değil.
Niyesine, nasılına gelince...
Kısıtlamalarda bir miktar gevşeme yapıldı, ortalık ana baba gününe döndü. Sokaklarda insanlar omuz omuza, yüzde 50 kapasiteyle çalışması gereken kafe ve restoranlar hıncahınç...
Misal...
Geçen hafta sonu tüm ana haber bültenlerinde, Nişantaşı’ndaki bir ocakbaşına yapılan polis baskını vardı. Çok sayıda ünlü müdavimi de olan Cabbar adlı mekandan kapalı olması gereken saatte içeriden 100 kişi çıkmış, haberlerde öyle deniyordu.
Haberi dinlerken “pes” dedim. Böyle bir umursamazlık, böyle bir vurdumduymazlık...
Tam anlamıyla bile bile lades...
Haberlerde en son onu gördüğüm için mekanın adını verdim ama elbette tek başına günah keçisi değil.
Aynı yanlışa düşen, kısıtlamalara uymayan mekanlar saymakla bitmez.
Acaba diyorum, cezalar mı yeterince caydırıcı değil...
Amerika ve Avrupa’da böyle bir durum yaşansa, işletmenin ruhsatı iptal edilir, muhtemelen o da yetmez ve işletme sahibi hapis cezası alır.
Örnekleri yok mu; var... Miami’de, King of Miami lakaplı David Grutman ile dünyaca ünlü şarkıcı Pharrell Williams’ın sahibi olduğu Swan Miami mesela...
Mekanın bahçe kısmına, izin verilenden 5 kişi fazla (evet sadece 5) alındığı tespit edilince kapatılmış, ruhsatı süresiz olarak askıya alınmıştı.
Açmaları için 3 ay beklemeleri gerekmiş, ayrıca David Grutman’a mahkeme tarafından kamu yararına çalışma cezası verilmişti.
Peki bizde durum ne? Polis yakalıyor yakalamasına ama neredeyse onlar arkasını dönüp gittikten sonra baskın yiyen mekan yeniden açılıyor. Haliyle vaka sayıları da hızla artıyor, turuncu şehirler kırmızıya dönüyor.
Mekanlar, boş geçen ayların acısını çıkarmak için yüzde 50 kapasite kuralına uymuyor diyelim. Ekonomik zorluklar nedeniyle bir noktada bunu anlayabilirim bile belki...
İyi de müşteriler bu durumdan nasıl rahatsız olmuyor?
Hayatlarını hiçe sayarak o kalabalığa nasıl dalıyor insanlar, anlamam mümkün değil.
Sözün özü; tekrar “komple kapanma” kaçınılmaz gibi geliyor bana... Bu durumda da durduk yere başı yanan, en başından beri kurallara uyan işletmeler olacak.
Üsküdar’ın yeni simgesi
Tarihi Selimiye Hamamı, Üsküdar’ın yeni kültür merkezi olma yolunda... Sultan III. Selim tarafından 1802’de yaptırılan hamam, Üsküdar Belediyesi’nce restore edildi. Restorasyonu yaklaşık 2 yıl süren yapı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Nevmekân Selimiye adıyla açıldı.
“Oraya neden uğramak isteyelim ki?” derseniz, “Görünce anlarsınız” diye cevap veririm. Bir nevi “anlatılmaz, yaşanır” durumu...
Bir kere tarihi bir ortamda kitap okumak, araştırma yapmak farklı bir haz diye düşünüyorum.
Zira raflarında yok yok; 25 bini dijital olmak üzere 45 bin kitap kapasitesine sahip.
Çocuk kitaplarından felsefe ve tarih kitaplarına, kişisel gelişimden tıbba pek çok alandan sayısız kaynak... Ne aranırsa...
Çok şükür ki tarihi yapı yenilenirken bir restorasyon faciası da yaşanmamış.
Hatta zamanında düşülen hatalar telafi edilmiş. Hamam bölümündeki çimento esaslı sıva ile kaplanan taş yüzeyler, yeniden ortaya çıkarılmış. Zamana yenik düşüp yıkılan müştemilat, aslına uygun biçimde yapılmış. “Bu yapıya uymaz” denilerek de çevresini saran beton duvarlar yıkılmış, onların yerini aslı gibi doğal taştan örülmüş duvarlar almış.
Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, bundan böyle Millet Kıraathanesi olarak hizmet verecek olan Nevmekân Selimiye’nin ziyarete açıldığı gün yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Metruk bir harabeye dönen yapıyı restore ederek yeniden kamusal kullanıma açtık. Yapımızı Millet Kütüphanesi ve Millet Kıraathanesi olarak hizmete sunmaktan mutluluk duyuyoruz.”
Tarihi yapının yerini asla bir modern yapı alamaz.
Geçmişe dokunmanın, tarihi koklamanın hazzını kolay kolay başka hiçbir şey vermez.
Yani... Başarılı restorasyonlarla hayata döndürülen, ömrü uzatılan her bir tarihi yapı için, o işte emeği geçen herkese tebriklerimi sunuyorum.
Ellerinize, aklınıza, vizyonunuza sağlık...
Paylaş