Paylaş
Fotoğraflar: Selçuk ŞAMİLOĞLU
◊ Kaan Bey, geçtiğimiz aylarda Cem Yılmaz size bir sürpriz yaptı, gösterinizi izlemeye geldi. Onunla da kalmadı, kuliste sizi ziyaret etti. Var mıydı öncesinden bir tanışıklığınız?
- Cem Yılmaz sosyal medyadan takip ediyormuş beni, birkaç ay önce mesaj atmıştı hatta.
◊ Ne diye?
- “Sevgili kardeşim, çok güzel işler yapıyorsun, inşallah devam eder” diye. “Gelip seni izlemek, gülmek istiyorum” dedi. Ama bir türlü denk getiremedik, onun filmi vizyona girdi falan.
◊ Nasıl kırıldı şeytanın bacağı?
- 23 Nisan’da doğum günüydü, kutlamak için aradım. O konuşmada “Ben ne zaman geleceğim?” diye sordu. 25 Nisan da benim doğum günümdü, aynı gün gösterim vardı. Tarihi verdim, çıkıp geldi. Hatta erken geldi, kulise uğrayıp bana destek oldu.
◊ Tavsiyeleri ya da eleştirileri oldu mu peki? Bu işin ustası sonuçta...
- O kadar kibar bir insan ki... Hiç müdahalede bulunmak istemedi.
◊ Siz ısrar etseydiniz görüşlerini söylemesi için, sonuçta bu fırsat her zaman yakalanmaz...
- Öyle yaptım zaten. Normalde eleştiriye kapalıyımdır ama söz konusu Cem Yılmaz olunca “Lütfen söyle” diye ısrar ettim. Israrım üzerine şunu dedi: “Çok yoğun yaşıyorsun, çok yoğun çalışıyorsun. Ne olur biraz yaptığın işin tadını çıkar. Sanki çok eğlenmiyorsun gibi geldi bana, normal hayatında da öyle. Biraz rahat ol, eğlen.”
◊ Dinlediniz mi bari tavsiyelerini?
- Dinledim (gülüyor). Zaten ertesi gün yurtdışına çıkacaktım. 4 senedir tatil yapmıyordum, artık kendimi ödüllendirmeliydim. Atladım uçağa New York’a gittim. Ona da “Abi sözünü dinledim, tatile çıktım” diye mesaj attım. “Ulan hemen mi!” falan diye takıldı.
◊ Anladığım kadarıyla tavsiye vermiş ama gösterinizle ilgili bir kritik yapmamış.
- Yok yapmadı, keşke yapsaydı. Ondan gelecek kritik benim için çok önemlidir.
◊ Birçok stand-up’çı varken niye sizi seçti, sizinle tanışmak istedi dersiniz? Şahsen bunu merak ettim.
- Kendisinin çok zeki olduğunu biliyordum ama aynı zamanda çok da iyi kalpli olduğunu gördüm. Maalesef bu ülkede egolar var ya...
◊ “Bir rakip daha” bakış açısından mı söz ediyorsunuz?
- Estağfurullah, ben ona rakip olamam, olsa olsa çırağı olabilirim. Hepimiz aslında üreten insanlarız, yüzümüzle değil ürettiğimiz işle varız.
◊ Yani...
- Yani özgün bir şey ürettiğiniz zaman zaten birbirinize rakip olmuyorsunuz. Cem Yılmaz’ı seyreden biri “Kaan’a gitmeyeyim, Cem’e gittim zaten” demez. Bu öyle bir iş değil. Özgün olduğunuzda, kendi çizginizi koruduğunuzda birbirinize rakip olamazsınız. O da bunun farkında.
◊ Stand-up sayesinde dost oldunuz yani, öyle mi?
- Abi-kardeş gibi olduk aslında. Gösteriye gelip, seyredip gidebilirdi de sadece. Öyle yapmadı. Şovum 20.30’da başladığı halde o 18.00’de geldi, kuliste oturdu. Bir abi gibi destek oldu. Selfie’ler, videolar çektik, ben onu anons ettim, burada doğaçlama yaptı falan. Rüya gibi bir geceydi.
◊ Seyirciyi sürprize alıştırdınız, ne olacak şimdi?
- Valla biraz öyle oldu. Seyirci artık hep sürpriz bekliyor.
KENDİ BAŞIMA YOL ALIYORUM DİYE SEKTÖR BANA MESAFELİ
◊ Yalnız Cem Yılmaz değil, sizin şovlarınızı izleyen daha pek çok ünlü var. Adınız o camiada nasıl yayıldı?
- Bu ülkede komedi alanında neler oluyor diye merak edenler, sağ olsunlar çıkıp geliyorlar. Ama genelde sektör bana karşı mesafeli.
◊ Neden?
- Çünkü bir menajerim yok, kendi kendime ve toplumun teveccühüyle yol almaya çalışıyorum. O yüzden bir burun kıvırma, üstten bakma hali var gibi. Ama çok şükür “Kaan’ı bir izleyelim, alkışlayalım” diyen de çok ünlü var.
◊ İlk günden bugüne neler değişti?
- Bir kere sahne üzerindeki duruşum çok değişti, sahne hakimiyetim ve rahatlığım arttı, seyirciler de bunu söylüyor. Çünkü beni izlemeye gelenler bir kerede bırakmıyor, dört-beş kere geliyor. İlk yaptığım gösteriler 45-50 kişiyeydi, 45 dakika sürüyordu. Şimdi gösterilerim 2.5 saate yakın.
Ama derseniz ki “Gelmek istediğin yere geldin mi?”, estağfurullah öyle bir şey yok.
◊ Hayaliniz tam olarak neydi?
- Aslında ben bu yola çıkarken oyuncu olmak istiyordum, dizilerde oynayayım falan gibi bir düşüncem vardı. Komedi birinci mesleğim olacak diye düşünmezdim, hatta aklımın ucundan geçmezdi. Onun için yurtdışında oyunculuk eğitimleri filan aldım.
◊ E madem o kadar istiyordunuz, niye oyuncu olmadınız?
- Oradaki parametreler çok farklı çünkü... Menajerler, cast direktörleri, yapımcılar. Şimdi bakıyorum da, iyi ki o dünyaya hemen girmemişim. Pek bana göre değil açıkçası.
SOSYAL MEDYA FENOMENİ OLARAK KALMAK İSTEMEDİM
◊ Oyunculuktan vazgeçtiniz ve artık bu kulvarda mı yol almak istiyorsunuz? Doğru mu anladım?
- Birincil olarak evet. Sahne üzerinde olmak bana heyecan veriyor. Sosyal medyanın bu kadar yaygınlaştığı bir dönemde hâlâ geleneksel olarak sahneye çıkıp bir şeyler anlatıyor olmak, insanların da evlerinden çıkıp o salonları doldurması beni heyecanlandırıyor. Fakat bunun yanında bir minik dizi yazmaya da başladım.
◊ Konusu ne?
- Modern insan komedisi... Absürd bir komedi olacak. Yazın bitirmek istiyorum onu. Ayrıca birinci kitap çok iyi gitti, yavaş yavaş ikincisine başlamak niyetindeyim. Acelem de yok, şu an çok mutluyum, sahne beni mutlu ediyor.
◊ Gösterilerinizde, skeçlerinizde hep bir sosyal medyaya gönderme durumu var gibi. İyi ama siz de o mecra sayesinde adınızı duyurmadınız mı?
- Doğru, ben de sosyal medyadan çıktım ama kendimi sosyal medya fenomenliği gibi bir noktada konumlandırmak istemedim. Sahne ve kitapla zenginleşmekti amacım. Sahnem bitiyor, sonra insanlar yanıma gelip kitap imzalatıyor.
◊ Sahnede çok “beyefendi” bir imajınız var...
- Sahneye takım elbiseyle çıkmamı, küfür etmememi, bel altı konuşmamamı çok sevdi galiba insanlar. Anne-babalar 12-15 yaş arası çocuklarını da alıp gelebiliyor beni izlemeye. Çocuklar da var seyirciler arasında, 50-55 yaş üstü olanlar da... Sadece beyaz yakalılar değil bu arada beni izleyenler, seyirci kitlesi çok genişlemeye başladı. O ayrı bir mutluluk kaynağı. Geçenlerde 400 İngilizce öğretmeninin katıldığı etkinlikte konuştum, muazzam geçti.
◊ Gösterilerinizde genel olarak kurumsal iş yaşamını eleştiriyor, sonra tutup onların etkinliklerinde sahneye çıkıyorsunuz. Nasıl tepkiler geliyor?
- Kendi içlerindeki defoların, kendi içlerinden çıkan biri tarafından suratlarına çarpıldığını görüyorlar. İşin enteresanı, kurumsal hayat işin bu tarafını çok sevdi. Mizahla bu farkındalığın oluşması güzel.
ARTIK HERKES “YAŞAM KOÇU”
◊ Komedi dünyasında bir hareketlenme var, yeni yeni isimler çıkıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz sektörü?
- Evet çok fazla alternatif, çok fazla komedi yapan, kendini komedyen olarak adlandıran çok fazla genç var. Bu ortamda farklılık yaratmanız için bir hikayeniz olması lazım, samimi olmanız lazım. Bir de “komedyenim” demek için kimse kusura bakmasın ama çıkıp sahnede güldürmeniz lazım.
◊ Konuları nasıl seçiyorsunuz?
- Ben her şakada şunu düşünüyorum: Buradan ne ders çıkacak, buradaki defo ne? Yaşam koçlarını eleştiriyorum mesela. Ama bu demek değil ki yaşam koçlarının hepsinin Allah cezasını versin! Hayır yaşam koçluğunu oyuncak haline getiren insanları konu ediyorum ben. Artık herkes kendine “yaşam koçu” diyor. Gerçekten bu işi yapan insanlara ayıp ediyorlar, bunu eleştiriyorum. Fatura kestiği için her şeyi yapabildiğini düşünen insan tipi. Yaşam koçuyum, beslenme koçuyum, ev koçuyum, şu koçuyum, bu koçuyum.
5 SENE İÇİNDE DÜNYA ÇAPINDA BİR KOMEDYEN OLMAK İSTİYORUM
◊ Bir yıl sonra görüşsek, nerede olursunuz?
- Hollywood’da dermişim (gülüyor). Stratejilerim yok ama hayal kurarım. Bu kitabımı müzikal film yapmak istiyorum. Türkiye’nin ilk müzikal filmi olsun gibi bir hayalim var. Ayrıca bir İngilizce stand-up niyetindeyim, o da beni acayip kaşıyor.
◊ Bunu yapabilirsiniz gibi geliyor bana.
- Olmalı. Komedi yerel bir şey değil. Dünyada herkes, her şeye gülebilir. Biz nasıl “Altın Kızlar”a, “Alf”e, “Cosby Show”a gülüyorsak, onlar da bize gülebilir.
Bunun için de yazın yurtdışında bir doğaçlama okuluna gitmek istiyorum. Açık konuşayım, 5 sene içinde dünya çapında bir komedyen olmak istiyorum, hayalim bu.
Türkiye’de çok şükür seyircim büyük teveccühle destek oluyor, biliyorum ki ben çalıştığım ve ürettiğim sürece yanımda olmaya da devam edecekler.
Hayalim, bu temelin üstüne daha uçuk şeyler inşa etmek. Talk show da yapmak çok istiyorum bu arada. Mesela bir late night show.
“BU ÇOCUK ÇOK YUMUŞAK HUYLU” DEYİP TERFİMİ ENGELLEDİLER
◊ Terfi edemeyeceğinizi anladığınız için mi “Tamam artık” deyip kurumsal hayata veda ettiniz?
- Tabii... Son işyerimde “Bu çocuk iyi ama çok yumuşak huylu, çok neşeli, bu pozisyona daha sert biri lazım” denmişti. Ben de dedim ki “Neşeli ve yumuşak huyluyum, bu özellikler nerede işe yararsa oraya gidiyorum...” Ve sahnede bütün neşemle, bütün yumuşak huyluluğumla ama aynı zamanda çok sivri bir şekilde mizah yapmaya başladım.
Dediğim gibi sadece beyaz yakalılara skeç yapmıyorum. Ebeveynleri ele alıyorum mesela, çocuklarını buldumcuk yapanlara “Sobeveyn” diyorum.
GÖSTERİ DÜNYASINDA EGONUN TİLLAHI VARMIŞ
◊ Türkiye’deki kurumsal yaşamda en büyük sıkıntı ne size göre?
- Yurtdışında terfi sorumluluk alanını anlatır. Yükseldikçe sorumluluk artar, insanlar üzerindeki yaptırım gücünüz değil. Burada ise yöneticiler çalışanlara çok karışıyor. Mesai saatleri dışında işle ilgili çok taciz durumu var. Saat takıntısı da acayip. Saat 9’u 3 geçe geldi diye iki saat
toplantı yapıyor yöneticiler. Bunlar hep ego, güvensizlik ve kompleksle alakalı.
◊ Siz egonuzu dizginleyebiliyor musunuz?
- Ego en büyük düşmanımız. Ve gösteri dünyasında da tillahı varmış, içine girince anladım. Sonra da dedim ki “İş hayatını öp başına koy Kaan!” Show business’ta inanılmaz egolar var. Tabii bu da komedyenin işine geliyor. Toplumda her şey dört dörtlük olsa neyi eleştireceğiz?
GELİN KÜFÜRE HİÇ KARIŞMADAN KENDİMİZE GÜLELİM
◊ Kurumsal hayatın yönetici kadrosu, sizin sert esprilerinizle ilgili ne düşünüyor dersiniz?
- Beni davet edenler onlar zaten. Onaylayanlar yani... Başta çekinceleri oluyor, o zaman şunu söylüyorum: “Kendi kendimizle dalga geçmek, kendi kendimize gülmek güzel şey. Mizah da budur. Gelin, hiç küfre kıyamete karışmadan kendi halimize gülelim. Hepsinden bir ders çıkaralım.” Zaten bu ülkede komedi üstatlarını düşünün; “Olacak O Kadar”lar vesaireler, bize hep kendi içimizdeki defolara gülmeyi aşılamadılar mı? “Avrupa Yakası” keza öyle. Mesela Gülse Birsel’i neden çok seviyoruz, çünkü kendi içimizdeki defoları çok tatlı bir şekilde ortaya koyuyor.
◊ O defoları sertçe ortalığa dökmek büyük olasılıkla ters tepecekken, mizah insanları ikna diyor.
- Çok güzel söylediniz. Ben şimdi gidip de bir kuruma “Dedikodu kötü şeydir, lütfen dedikodu yapmayın” desem, kimsenin umuru olmaz. Ama gece çıkıp kurumsal gıybetten bahsettiğimde, gıybetlere giremediğim için nasıl terfi alamadığımı anlattığımda yerlere yatıyor millet. Anlattığım her şey de akılda kalıyor. Ne söylediğiniz kadar nasıl söylediğiniz de önemli.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş