Cem, “Senin oğlun olduğumu bilmelerini istemiyorum” dedi

Kaç jenerasyon onun şarkılarıyla eğlendi, danslarıyla coştu. Zaman hepimiz için geçti de sanki onun için durdu. 11 yaşında “Okumaya zamanım yok, yolumu çizmem gerek” diyerek kendi bildiğini okumaya başlayan, çok çabuk büyüyen, hatta kendi tabiriyle zaten “hiç çocuk olmayan” Nükhet Duru bu noktalara nasıl geldi? Zamanı durdurmanın, enerjisini kaybetmemesinin sırrı neydi? Hepsi bu röportajda...

Haberin Devamı

Nükhet Hanım, ben hiçbir başarının tesadüf olmadığını biliyorum. Eminim ki siz de çok zorlu yollardan geçerek bugünlere geldiniz. O yüzden biraz çocukluk dönemlerinizi konuşmak isterim. Nasıl bir çocuktunuz, hayalleriniz nelerdi?

- Neredeyse hiç çocuk olamadım ben. Çocukluğum boyunca aile problemleriyle baş etmeye çalıştım çünkü. Aslında kesinlikle üstüme yüklenmemesi gereken problemlerdi bunlar.

Çocuk yaşta o sıkıntılı süreçle nasıl mücadele edebildiniz?

- Kendi kendini eğlendirmeyi, kendi kendini meşgul ve mutlu etmeyi bilen bir çocuktum. Bu özellik bütün hayatıma yayıldı. Yani ortalıkta kıyamet kopsa kendi kendime bir şekilde toparlamayı başarıyorum artık. Bunu içgüdüsel olarak öğrendim.

Neydi hayatınızın kırılma noktası?

- Anne-baba ayrılığından sonra hayatı hızlı ele geçirmek gibi bir duygu kapladı içimi. “Onların kendi kendileriyle olan meşguliyetlerinin sükunete ermesini bekleyemeyeceğim, kendi hayatımı kendim kurmalıyım, kendim başarmalıyım” diyerek yola çıktım.

Haberin Devamı

Kaç yaşındaydınız bu kararı aldığınızda?

- 11.

11! O yaş için çok ağır bir sorumluluk.

- Evet. 11 yaşından 14 yaşına kadar geçen sürede oldu her şey. Ortaokulun ilk iki yılının sonunda “Bu kadar uzun okumaya vaktim yok” deyip meslek seçmiştim kendime. Ve ondan sonra adım adım, yavaş yavaş hedefime ilerledim. 14’ümde bir orkestrada iş buldum, şarkı söylemeye orkestra şarkıcısı olarak başladım. Her geçen gün orada geliştirdim kendimi. Zamanla solo çalışmalara geçtim.

Cem, “Senin oğlun olduğumu bilmelerini istemiyorum” dedi

GÜZEL DEĞİLİM AMA BİR HAVAM VAR

Çok yönlü bir sanatçısınız; oyunculuk, şarkıcılık, dans... Bu arada sesiniz de taklit edilemiyor pek, enteresan değil mi?

- Doğru... Nasıl şarkılar seçtimse artık bugüne kadar, benden başka pek söyleyen yok.

Zor bir sesiniz var. Taklit etmek güç, belki de ondandır.

- Gerçekten niye acaba ya (gülüyor)... Belki sahne duruşumun etkisi vardır. Estetiğe, güzelliğe düşkün büyüdüm. Beni kimse baleye göndermedi, kimsenin beni konservatuvara gönderecek maddi durumu yoktu. Ama televizyonda gördüğüm buz patencilere dikkat kesilirdim mesela. Ellerinin, kollarının duruşu o kadar hoşuma giderdi ki... Onlar sayesinde sahnede ellerimi kullanmayı öğrendim. Sonra dans grubumdaki bale kökenli dansçıların yürüyüşlerine baktım, adımlarımı öyle atmaya çalıştım. Yani her şeyi koklayarak, deneyerek, hissederek buldum. Ses, dans, oyunculuk, tavır, kostüm taşıma... Hepsi...

Haberin Devamı

Bir de güzellik var Allah vergisi...

- Yok canım, ben güzel değilimdir.

Olur mu hiç, “güzel kadın” olarak anılırsınız bildim bileli.

- E bir havam var, evet. Hiç güzellik gibi bir iddiam olmadı ama çok güzel bakan bir kadınımdır, onu biliyorum. Etrafıma o kadar güzellik arayışıyla bakıyorum ki o da yüzüme oturuyor herhalde.

Bu konuyu biraz açsak...

- Ben hep güzel olan şeyleri görürüm, onları görmeyi seçerim. Mesela şu salonda oturuyoruz değil mi, içeride beğenmediğim bir lamba varsa, oturduğum süre boyunca ona bakmam asla. Sevdiğim ne varsa onlara bakarım.

DEĞİŞİK BİR RUH TAŞIDIĞIM YADSINAMAZ

Güzeli görebilmek de ayrı bir özellik olsa gerek...

Haberin Devamı

- Değişik bir ruh taşıdığım yadsınamaz. Ama şans faktörü de var... Bazen oturup eskileri düşünürüm; bana o kadar iyi insanlar rastlamış ki... Benim gibi yola tek başına başlayan bir genç kızın “Şu darbeyi de yedim, şunu da gördüm” demeden yol alması mümkün mü? Ben tam aksine “Ahh falanca kişi ne kadar iyiydi, aman bir şey olmasın diye beni evime kadar bırakırdı” gibi şeyler söylüyorum geçmişi andığımda. Yani ebeveyn gibi dostlarla yürüdüm bu yolda. Çok büyük şans.

Ünlülerden size destek olan var mıydı?

- Çook... Erol Evgin olmuştur, Ersan Erdura olmuştur, Salim Dündar olmuştur. Zeki Müren, Gönül Akkor, Sevim Tuna olmuştur. Beni fark edip de ilgi göstermeyen kimseyi hatırlamıyorum. Bütün büyük solistler, bütün iyi sanatçılar beni niyeyse ayrı bir yere koyardı. Ben de durumun farkına vardım, “Demek bende bir şey var, bunu ziyan etmeyeyim, büyüklerimin sözünü dinleyeyim” dedim, o düşünceyle yürüdüm. Ve çalışmalara doymadım. Kendimi bildim bileli çalışıyorum.

Haberin Devamı

Sizin “Eh işte” diyebileceğim bir performansınıza hiç denk gelmedim. Müzik eğitimi almadan nasıl bu kadar düzgün okunabiliyor eserler?

- Kendiliğinden... Evet, 5 yaşındaki sesimle de doğru okuyordum. O zamanlar piyanoya gönderebilselerdi kim bilir neler olurdu. Bir dahakine kesin değişik bir aileye geleceğim (gülüyor).

KENDİMİ DÜNYALI HİSSEDİYORUM

Öyle ya, belki dünya starı olurdunuz.

- Yine de kendimi dünyalı hissediyorum. Çünkü bugüne kadar çok değişik ülkelerde çıktım, şarkı söyledim.

Zaten o seviyedesiniz. İngilizce söylüyor olsaydınız belki Türkiye’ye gelmeye vaktiniz bile olmayacaktı.

- Evet ama müzik öyle bir dil ki, beden diliyle kullanıldığında aynı kelimeyi telaffuz etmene gerek kalmıyor. Ben kendimi kendi dilimde çok iyi anlatabiliyorum.

Haberin Devamı

Tanrının verdiği bu hediyeyi de her zaman aşkla, sevgiyle, özenle taşıdım. Genç çocuklarımız, sanata gönül verenler, bu işin sadece internette fenomen olmakla başarılamayacağını bilmeli.

Başarının anahtarı ne?

- Kendinize yatırım yapmazsanız, kendinizi geliştirmezseniz, aramazsanız, öğrenmezseniz, çalışmazsanız, egzersizinizi yapmazsanız mümkün değil başarıya ulaşmak. Bir de şu var, çalışmak benim için gençlik iksiri gibi. Arkadaşlarımı görüyorum, “Aaaa ben de mi böyle görünüyorum?” diyorum. Sonra bakıyorum aynaya, hayır öyle görünmüyorum.

Neden? Çok çalıştığım için. Ben ayağımı altıma alıp oturmayı bilmem. “Yavrum şunu bana versene” demeyi bilmem, gider kendim alırım.

Bu çok mühim. Bana durmadan sır soruyorlar; şunun sırrı nedir, bunun sırrı nedir? Yok ki öyle bir sır.

Evet bir dönem siz program yaparken de hep bu soruları soruyorlardı; yüzümüze ne sürelim, cildimize ne sürelim?

- Bu iş yüze sürmeyle olmaz, içe süreceksin. İçin kırışmazsa, dışın kırışsa da görünmez. İçimizi iyi tutacağız.

TÜRKİYE’DE HAMİLE OLARAK SAHNEYE ÇIKAN İKİNCİ SOLİSTİM

  Sahne size neden daha cazip geliyor?

- Biz seyirciyle büyüdük. Ergenliğimi, genç kızlığımı, kadınlığımı, anneliğimi hepsini sahnede yaşadım. Hamileydim, yine sahneye çıkıyordum. Hamile olarak sahneye çıkan herhalde ikinci kişiydim. Birincisi Kamuran Akkor’du. Sahne başka... İnsanların gözünün içine bakmak, aynı nefesi paylaşmak ve alkışı anında almak muhteşem duygu. O gece orada yapılan performans yarın olmaz. O anın bir benzeri yok. Bu müthiş bir kıymet.

SAHNEDEN İNEYİM DE BENİ ALTIN GÜNÜNE GÖTÜRSÜNLER

Büyük şehirler dışında tepkiler nasıl?

- Çok tatlı ya, çok tatlı. Sarılıp kavuşup ağlaşıyoruz. İnanamıyorlar beni gördüklerine. Bana bakarlarken yüzlerinde bir tebessüm... Bu laubalilikten çok uzak, sevecenliğin tam orta yerinde bir durum. Yaşıtlarım “Nünücüğüüm” yapıyorlar, arkadaş gibi. Sahneden ineyim de beni altın gününe götürsünler, o derece hazırlar yani. O mutluluğu tekrar yaşamak için turneye çıkıyorum.

Avrupa var mı sonrasında?

- Var, Hollanda’ya gideceğiz baharda.

OĞLUMUN MEZUNİYET TÖRENLERİNE KATILAMADIM

Popüler sanatçıların çocukları genelde medyada çok fazla yer alır. Fakat sizin oğlunuz Cem hiç ortalarda görünmedi. Bunu nasıl başardınız?

- Oğlumun yardımıyla... 11 yaşındayken ona bu yükü taşımanın çok ağır olduğunu, şöhret yükünü taşımasını istemediğimi anlattım. Bu durumun kendisine ileride ne gibi sınırlamalar getireceğini açıkladım. Dinledi ve “Annecim haklısın. Ben de okulda senin oğlun olduğumu bilmelerini istemiyorum. Arkadaşlarım beni sevecekse ben olduğum için sevsin” dedi.

Ne yaptınız peki?

- “Peki o zaman ilk iş okulu değiştiriyoruz” dedim. Okulu değiştirdik ve bir daha onun okuluna gidemedim, hiç görünmedim. Öğretmenleriyle telefonda konuştum. Mezuniyetlerini videodan izledim. Müsamerelere çıktığında arkadaşlarım gidip çekim yaptı, sonra bana izletti. Takdir edersiniz ki bu çok büyük bir feragatti. Ama bugün canının istediği her yere girip çıkıyor.

Çok büyük fedakarlıklarda bulunmuşsunuz gerçekten.

- Bu gerekliydi. Sade vatandaş olmanın konforunu şöhretle tanışmayan bilemez. Genç kızken bir arkadaşım geldi, “Ah Nünü çok enayisin, niye evde örgü örüyorsun da dışarı çıkmıyorsun?” dedi. “Peki o zaman” dedim, “72 saatini benimle geçireceksin. ‘Yoruldum gidiyorum’ demek yasak. Var mısın?” diye sordum. “Varım” dedi. Ne 72 saati, daha 24 saatte “Şöhretin senin olsun” deyip kaçtı.

Nesi bu kadar yorar insanı?

- Durmadan cevap vermenizi gerektirir bir kere. Bize hiç hatır sorulmaz biliyor musunuz? Onu niye öyle yaptınız, onu niye giydiniz? Hesap veririz hayat boyu. Sadece hayranlarımıza değil, eşimize, annemize, arkadaşlarımıza... “Bayramda beni niye aramadın?” derler mesela. Yahu bir bak bakalım ben bayramda ne haldeydim. Bu yüzden çok özenilecek bir şey değil.

DEĞİŞİK İLİŞKİLERİNİZ YOKSA UNUTULMANIZ AN MESELESİ

Şimdiki işlerden de bahsedelim mi biraz?

- Adana’dan başladığım bir turnem var.

İstanbul dışındaki sevenleriniz için bu büyük şans.

- Benim için de öyle. Çünkü televizyonda güzel program yapacak ortam kalmadı.

Neden?

- Bilmiyorum. Sadece dizi, sadece dizi. Bazılarımızın şarkısı dizilerin arkasında fon müziği olarak kullanılıyor sadece, o da ilişkilerle yürüyen bir şey. Değişik ilişkileriniz yoksa sizi unutmaları an meselesi.

BEN ÇIKAR İŞİMİ YAPARIM HESABINI SONRA SORARIM

Yıllar geçiyor, siz hız kesmiyorsunuz.

- Bir dönem nadasa çekmiştim kendimi ama büyük bir aşk ve şevkle yeniden sarıldım.

İnsanlar ara verdiğiniz dönemde sizi özledi ama.

- Bence aradan geçen 43 yılda aramızda bir akraba-i taallukat ilişkisi oluştu.

Nasıl oluyor da sizden sıkılmıyorlar?

- Çünkü her seferinde başka bir şey karıştırıyorum. Beni bıraktıkları yerde bulmuyorlar ki. Ben çalışmanın, üretmenin, birçok insana hayatlarını idame ettirmeleri için sebep teşkil etmenin büyük ibadet olduğunu düşünüyorum. Benim gibi kuvvetli starlar (artık bu noktada tevazuyu bir kenara bırakıyorum) çalıştığı vakit, minimum 25 kişi sebepleniyor. Bu yüzden ben hastalanamam, bu yüzden “Ben hastayım, çıkamam” diyemem. 41 derece ateşle sahneye çıktığımı bilirim aynı sebeple. Ondan sonra başka iş yoksa düşer yatarım... Bizim camiada organizatörle arası bozulanlar, “Ücretimi alamadım” deyip sahneye çıkmamakla tehdit ederler. Bende öyle bir şey de yok. Adım ilan edildiyse, arkada olanlar beni bağlar. Ben çıkar o işi yaparım, hesabımı sonra sorarım.

 

Yazarın Tüm Yazıları