Yok öyle şey kardeşim

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Bir süredir çevremde garip davranışlara tanık oluyorum. İnsanların bir kısmı, hem de önemli bir kısmı, yemeyi ve içmeyi bir keyif olmaktan çıkartmış durumda. Onlar yiyecekler ve içecekler yoluyla hayatlarını düzenlemek iddiasında. Sağlık konusu, sağlıksız bir biçimde zihni bir takınağa dönüşmüş. Yiyeceklere ve içeceklere büyülü anlamlar yükleniyor. Sadece yemek ve içmek yoluyla daha sağlıklı yaşanacağı yolunda bir fikri sabit zihinleri kemiriyor.

Yazının başlığının, 'Yok öyle şey kardeşim!' diye atılmasına belki bu satırları okuduktan sonra siz de hak vereceksiniz. Çünkü gerçekten yok öyle bir şey. Bunlar Batı'da son zamanlarda rağbet bulan postmodernist zırvalardan ibaret. Yalnız tamamı zırva değil elbette. İçlerinde gerçek payı da var. Zaten toplumsal yaygınlaşmayı sağlayan da bu gerçek payı. Gerçeğin ardına gizlenmiş hurafeler de onlarla birlikte kanat takıp gökyüzünde uçuşuyor. Uçuşan bu düşünceleri insanlar havada kapıyor. Bir matah zannediyor.

Bunda olayı abartanların başında benim gibi gazetelerde yazı yazanları koyuyorum. Yiyecek-içecek hurafelerinin baş yayıcısı benim gibi gazeteciler. İnanmıyorsanız açın herhangi bir gazeteyi. Eğer her gün içinde en az bir kanser tedavisi, kelliğe çare veya benzeri bir tedavi müjdesi görmezseniz namerdim. Yiyeceklerin hikmeti ile ilgili haberleri bir ara kesip saklıyordum, sonra vazgeçtim. O kadar çoktu ki, önce bir sonra birkaç klasör dolayazdı. Elmadan armuta, patatesten portakala akla ne kadar meyva ve sebze geliyorsa hepsiyle ilgili bir şifa yazısı çıktı. 'Akla ne kadar geliyorsa' dememe bakmayın. Akla hiç gelmeyen, adını sanını benim bile duymadığım meyvayı sebzeyi bulup 'Antartika muzu bilmem ne hastalığına şifaymış', 'Ekvatorda yetişen agu-mugu meyvası adamı cin çarpmışa döndürüyormuş' yollu kaç yazı okudum, ben de bilmiyorum.

GENLERİMİZDE YAZILAN

Yazılanların palavra dozu abartılınca, gerçekler de inanılmazlar sınıfına giriyor. Oysa yiyeceklerin enerjinin ötesinde birer vitamin, mineral deposu olduğu doğru. Kışın mutlaka narenciye yenilmeli. Böylece mevsimin kötü hava şartlarına karşı savunma mekanizmanızı güçlendirmiş olursunuz.

Yalnız her gerçek bu kadar açık seçik değil. Mesela beslenmeciler fındığın ne kadar muhteşem bir yiyecek olduğunu anlata anlata bitiremiyorlar. Fındık yağının 'tabiatın mucizesi' denen zeytinyağı ile eşdeğer olduğunu, hatta fındığın yağının zeytinin yağından yek parmak önde olduğunu söylüyorlar. Fındıktaki E vitamininin, özellikle belli bir yaş eşiği geçildikten sonra ne kadar önemli olduğunu da aynı insanlar söylemekte. Burada uzun uzun anlatmam imkansız, ancak fındık öyle sadece 'aganigi maganigi'için tüketilecek bir besin değil. Her gün 60 gram fındık yiyin diyen beslenme bilimcilerin insanların seks hayatına büyük ilgi duyduklarını sanmıyorum. Mutlaka fındığın böyle bir yararı da vardır. Ama isyan ettiğim, tıpkı reklamdaki gibi, insanların işin yalnız bu yönüne bakmaları.

Geçenlerde TÜBİTAK'ta çalışan çok değerli bir beslenme bilimcisi, Dr. Filiz Açkurt ile birlikte yolculuk yaptık. Filiz Hanım bir beslenmeci. Ama onun ötesinde bir bilimadamı. Yani safsatayla işi yok. Ben konuyu açınca, acı acı güldü.

Sağlıkla ilgili en önemli gerçek şu: Uzun ve sağlıklı yaşamanın ölçüsü öncelikle genetik olarak belirlenmiş bulunuyor. Kaderin en doğru ve çağdaş tanımı bu. Yani alnımızda değilse bile, genlerimizde yazılı bir şeyler var. Yarınımızı büyük ölçüde bu genetik program belirliyor. Dini söyleyişle, 'iradei külliye' yani bütüncül irade böyle bir şey. Ama her şey, tıpkı bazı büyük din adamlarının bir zamanlar söylemiş olduğu gibi, iradei külliye'den ibaret değil. Bir de 'iradei cüzziye' var. Bu da bizim kişisel irademiz. Genetik programın sınırlarını bununla esnetiyoruz. İyi yaşamak, yemek, içmek, spor yapmak hep bu ikinci kategoride yer alıyor.

YİYELİM AMA KARARINCA

Zaman zaman hekimlerle sohbet ediyorum. Neredeyse tamamı, iyi yaşamaktan stressiz bir hayatı anladıklarını söylüyorlar. 'Gerginlik olmasın hayatınızda' diyorlar. Tabii bunun genel geçer sihirli formülünü, ilacını bilen yok. Olsa zenginlikte Bill Gates'i geçerdi hiç şüphesiz. Yine de bu durum, gerginlikten uzak bir hayat yaşanmaz anlamına gelmiyor. Aslında sihirli bir formül var: İnsanın kendisiyle barışık olması. Eğer bu iç huzuruna kavuşmuşsanız, dış dünyanın insanın üzerine yüklediği gerginlik yağlı bir zemindeki su gibi kayıp gidiyor.

Yemek ve içmek ise, başta söylediğim gibi, büsbütün boş şeyler değil elbette. Balığın kırmızı etten üstün olduğu yargısına kapılıp sabah akşam, yılda üçyüz altmış gün balık yemek yalnız delilikle açıklanabilir. Ben yıllardır ağzıma sadece zeytinyağı koydum diyenlere de, bir beslenmeci olmadığım halde, ben bile gülüp geçiyorum. Kırmızı ette, tereyağında başka gıdalarda bulamayacağımız değerli besinler olduğunu bilimadamları söylüyor. Bunlarda müthiş lezzetler olduğunu da ben ekleyeyim.

Öte yandan beslenmeyle ilgili bazı genel geçer laflar var ki, kulak arkası edilmemesi gerek. Abur cuburdan kaçınalım. Şişmanlığa yol açacak alışkanlıklardan vazgeçelim. Katkılı gıdalardan uzak duralım. Her şeyi yiyelim, tabiatın bütün nimetlerinden yararlanalım. Ama kararınca yapalım. Ölçülülük belki sandığımızdan daha büyük bir erdem.

Yazarın Tüm Yazıları