Paylaş
MERAK etmeyin bugün de Galatasaray’dan söz etmeyeceğim. Çünkü galiba Galatasaray için bizim söyleyeceğimiz hemen her şey dile getirildi. Bundan sonrası bambaşka bir platformun işi...
Bugün bulunamadığım bir törenden söz etmek istiyorum. Şu sıralarda Barcelona’da bir bağ gezisinde olacağım, bir Bodegas’ta, Torres’de, şarap tadacağız dostlarla. Oysa bugün ne kadar İstanbul’da olmak istiyordum!
Bunun heyecanını duymaya ilk kez Radikal’de Ömer Altay’ın 'Bay Fair Play' adlı yazısını okuduğumda duymuştum.
Örnek İnsanlar
Her zaman gençlerimize, çocuklarımıza gösterecek örnek insanların bulunması gerektiğini düşündüm. Tarihte örnek insan yok mu? Çok. Mesela Sir Thomas More benim çocukluktan bugüne kadar hep örnek aldığım birisi. Dürüstlük, inanç özgürlüğü, vicdan özgürlüğü adına bütün ünvanlarını, mevcut zenginliğini, hatta sonunda hayatını bile seve seve feda etmiş birisinden daha iyi örnek olur mu?
Ama Ömer Altay’ın yazısında sözünü ettiği 'Bay Fair Play'in bana çok sıcak gelen bir yanı oldu. O içimizden birisi. Aramızda yaşıyor. Bu da onu bize çok daha yakın kılıyor.
Fair Play
Yazının başından beri 'fair play' diye bir şeyden söz ediyorum. Sözlükler bu İngilizce bileşik kelimeyi, 'tarafsızlık, tarafsız oynama' diye tanımlıyorlar ama bu yetersiz bir açıklama. Sır, aslında oyun anlamındaki 'play'de değil, 'fair' kelimesinde. O da güzel, hoş, zarif, istenir, saf, temiz, dürüst, haklı, doğru ve adil anlamlarını içeriyor. Hani neredeyse ne kadar güzellik varsa bu kelimenin içinde toplanmış. Fair play sözü de işte bütün bu kavramları içeren bir oyunu tanımlıyor.
Gelelim habere...
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Fair Play Konseyi, 1983 yılında, Konya Amatör Ligi’nde bulunan Derbentspor’un 23 yaşındaki kalecisini ödüle layık buluyor. Kaleci, takımının maçı kaybetmesini göze alarak, gol kararında tereddüte düşen hakeme topu kale çizgisinin üzerinden çevirdiğini söylüyor!
Bu cümlenin sonuna bir ünlem işareti koyduğuma bakmayın. Aslında, hayretimi ve hayranlığımı ifade etmek üzere bin tane ünlem işareti koysam yine azdı.
Derbentspor’un kalecisi bu davranışıyla sadece Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Fair Play Konseyi’nin ödülünü kazanmakla kalmıyor, o yıl Uluslararası Fair Play Konseyi’nin büyük ödülünü de kazanıyor.
Kişilik Yapısı
Aynı sporcu daha sonra bir takımın başına çalıştırıcı olarak geçiyor. 1988 yılında çalıştırdığı takımın oyuncuları, bir sezon boyunca, ne bir sarı ne de bir kırmızı kart görüyor. Bunda oyuncular kadar o takımı çalıştıran kişinin rolü de inkar edilebilir mi?
Sevgili okurlar: Sporculuk bir oyun becerisinden çok bir ruh hali. Bunu içinde hissetmeyen kişinin, ne kadar spor becerisi gösterirse göstersin, gerçek bir sporcu olduğuna beni kimse ikna edemez.
Bugün, 25 Mayıs 2000 tarihinde, Olimpiyatevi’nde 'Sportif Davranış Şeref Diploması' alan bu insanı, sayın İsmet Karababa’yı unutmayalım. Onu gelecek nesillere, yalnız sporculara değil, Türk insanına, geleceğimiz olan gençlere ve çocuklara örnek gösterelim. Çünkü Türkiye’nin spor dışında kalan bütün alanlarında da bu fair play anlayışına çok ihtiyacı var.
Galatasaray Konusunda Kendimi Tekzip
YUKARIDA bugün Galatsaray’dan söz etmeyeceğimi söyledim. Ama kendimi tutamadım. Bu küçük notu yazmasam sanki bir eksiklik olacaktı....
* * *
Son zafer sarhoşluğu içinde kaynayıp gitmesini istemediğim bir durum var. Galatasaray’ın zaferi asla sportif bir başarıya indergenmemeli diye düşünüyorum. Çünkü, yukarıdaki örnekten de görüleceği gibi, spor ve sporculuk sportif başarının çok üzerinde kavramlar. Ben Galatasaray’ın asıl başarısının buralarda olduğunu yazıp söylüyorum.
Bu arada yine kaynayıp gitmemesini istediğim bir söz var. Fatih Terim çok isabetli bir biçimde, Galatasaray’ın son yıllarda gösterdiği performansla bir dünya takımı kimliği kazanmasının, Galatasaray Spor Kulübü’nün de bir dünya kulübü olduğu anlamına gelmediğini hatırlattı.
Bu hatırlatmayı yapan içimizden biri, hepimiz gibi bir Galatasaraylı olan Fatih Terim. Üstelik bu işlerin tam göbeğinde olan biri. Teşhis o yüzden sağlam.
Tedaviye gelince...
Galatasaray’da iyi bir altyapı var. Salı günü yazdığım gibi Galatasaray’ın arkasında dört dörtlük bir camia mevcut. Galatasaray’ın çok yüksek manevi değerleri, hiçbir spor kulübünde olmayan bir geçmişi ve gelenekleri var.
Ama gelin görün ki, bunların olması bir dünya kulübü olmak için yetmiyor. Galatasaray Spor Kulübü’nün bu değerlere ters düşmeyecek biçimde, ekonomik alt yapısını da sağlam temeller üzerine oturtması lazım.
Fatih’in söyleyip de bazılarının anlamak istemediği eksiklik bu. Fatih Terim, 'Bunlar gerçekleşirse Galatasaray’daki başarımız buz üzerindeki yazıya benzemez, biz bunu her zaman tekrarlarız' diyor.
Ya olmazsa?
Bunu düşünmek bile istemiyorum. Ama o zaman Galatasaray hedef küçültmek zorunda kalır. Kendi büyüklüğüne yakışmayan bir yola girer. Fatih Terim, 'Ben böyle bir yolda olmak istemem' diyerek düşüncesini ortaya koyuyor. Bu da her Galatasaray Kulübü üyesi gibi onun da en doğal hakkı.
Eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa, Fatih Terim kendisi gibi düşünen binlerce Galatasaraylıdan birisi olarak yoluna dünyanın bir yerinde devam eder. Yüreğinde her zaman Galatasaray sevgisi, cebinde daima kulübünün üyelik kartı olarak elbette. Bu arada her kongrede kürsüye çıkıp Galatasaray için iyi bildiklerini söylemeye devam edeceğinden de hiç şüphem yok.
Galatasaraylı olmayanların anlayamadıkları galiba böylesi bir durum. Fatih Terim’i başka meslektaşlarıyla karıştırmaları bu yüzden olsa gerek.
Paylaş