Paylaş
İbrahim Şener inşaat yüksek mühendisi bir İstanbullu. Oturduğu yer, Aksaray Atatürk Bulvarı üzerindeki Emlak Bankası Blokları.
Eminönü Belediyesi’ne yazdığı bir dilekçeyi bana da fakslamış.
27 Temmuz’da Eminönü Belediyesi’nin kaldırım yapımını, daha doğrusu sökümünü, başlattığını söylüyor. Bunu da şükranla karşıladığı anlaşılmakta.
Ancak bu vesileyle altını iyice çizdiği bir de iddiası var. 'İddia ediyoruz' diyor İbrahim Şener, 'Bu tretuar iyi kötü yapılacak. Hemen üç beş ay içinde de tekrar kırılacak.'
İbrahim Şener, yazımın başında söylediğim gibi inşaat mühendisi. Müneccim falan değil. İyi saatte olsunlarla, Rifailerle de bir ilgisi yok.
Bu kehaneti savuruyor, çünkü buradan doğal gaz geçeceğini biliyor. Hatta bir de elektrik kablosu geçirilirse ballı börek!
* * *
Şimdi okuyucumuzun Eminönü Belediye Başkanı’na birkaç sorusu var ki, cevaplarını doğrusu ben de çok merak ediyorum.
Birinci soru: Böyle olduğu takdirde bir günah işlenmeyecek midir?
İkinci soru: Ziyan olacak paralar kimindir?
Üçüncü soru: Belediyelerin parasızlık şikayetleri bu tip harcamalardan kaynaklanmıyor mu?
Bir soruda Büyükşehir Belediyesi yetkililerine: Eminönü Belediyesi ile İGDAŞ arasındaki koordinasyonu sağlamakla kim görevli?
Villa Keyif
Haftasonu için bir restoran önerim olacak.
Ayla Sevand eski bir dostum. Şarap Dostları Grubu’ndan da arkadaşım. Dördüncü Levent’te Sabancı kulelerinin hemen arkasında bir villayı almıştı. Burayı çok zevkle döşenmiş bir restorana çevirdi.
Geçenlerde Villa Keyif’in bahçesinde birlikte İtalyan ağırlıklı mönüden seçilmiş bir yemek yedik.
Beni en çok etkileyen, bir şarap dostu olan Ayla Sevand’ın, inanılmaz içki mönüsü oldu. Harika malt viskiler, Hine’ın en güzel konyakları, ne istesek önümüze geldi.
Ama ya şarap mönüsü! Ayla Sevand, bir koleksiyoncu titizliği ile Türkiye’nin dört bir yanından kırka yakın yerli şarabı kavında buluşturmuş.
Şarap meraklılarına duyurulur.
Pasha o akşam tıklım tıklım doluydu
Herkes davetiyede önerildiği üzere bembeyaz giyinmiş. Tek siyah takım elbiseli bendim. Bir de siyah uzun tuvaletli genç bir kız gördüm, o kadar.
Jack Dainel’s ve Corona biraları sular seller gibi aktı. Küçük sepetlerdeki mini sandviçler yendi. Dev tabaklardaki kayısılar tadıldı.
Ama esas güzellik elbette müzikteydi.
* * *
O akşama kadar, yaşı benim gibi biraz geçkin olanlar Latin müziğine galiba genç nesillerden daha aşina ve bu müziği daha çok seviyorlar diye düşünürdüm. Basbayağı yanlışmış. Gerçi ben kendi hesabıma müziğe bayıldım, rastladığım okul arkadaşlarım da aynı coşkuyu paylaştılar. Girişte Mehmet Ali Birand, Sezen Cumhur Önal, Le Select’in sahibi Kemal, 68 kuşağından bazı bankacı dostlarımla selamlaşmıştım. Onların da çok eğlendiğini gördüm. Ancak çoğunluk gençlerdeydi ve asıl onlar Pasha’daki Latin müziğiyle müthiş eğlendi.
Buna önce şaşırdım. Ama sonra iyi müziğin herkese, her zaman hitap ettiğini düşünerek kendi kendime bir açıklama getirdim.
* * *
Alex Fox’u daha önceden bilmiyorum. Ama o ne ses! O ne güzel yorumlar...
Sonra sahneye gecenin yıldızı çıktı. Mambo Kralı olarak bilinen Tito Puente, 20 kişilik orkestrası ve danslarıyla izleyenleri adeta büyüleyen Latin güzelleriyle inanılması güç bir şov sergiledi.
Böylece 7 yaşından beri müzikle uğraşan Woody Allen’in 'Radyo Günleri' filminin müziğinin yapımcısı, Metropolitan’ın seyircilerini Latin müziğiyle büyüleyen şarkıcı, New York’un altın anahtarının sahibini görmüş ve dinlemiş olduk.
Tito Puente 1923 doğumlu. Neredeyse seksen yaşına merdiven dayamış. İnsan sesinin bu kadar uzun bir süre dayanması güçten öte neredeyse imkansız. Ama doğa, büyük seslere bir istisna şansı tanıyor olmalı.
Puente de üstelik olgunluğun getirdiği müthiş bir yorum da var.
Sezen Cumhur, özellikle Tito Puente’nin yaptığı türden Latin müziğinin gençlik ve dinamizm gerektirdiğini söylemişti. Sonunda o da doğanın bir kayırma yaptığına inandığını söyledi.
* * *
Pasha’daki 'Power Beyaz Gece' çok güzel geçti. Cem Hakko’nun yüzünde güller açması bunun en güzel deliliydi.
Ben Pasha’dan ayrıldığımda vakit geceyarısını çoktan geçmişti. Bir yarım saat de kapıda araba bekleyeceğimi bildiğimden biraz erken ayrıldım. Erken diyorum, çünkü o saatte Pasha’da Beyaz Gece bütün çılgınlığıyla devam ediyordu. Tennessee’nin 'sour mash' viskileri ile Meksika’nın limonlu biraları akmaya devam ediyordu. Gece hafiften bir rüzgár çıkmıştı. Karanlık İstanbul’un bütün kirini pasını örtmüştü. Sadece mehtabın altında soluk bir Bizans silueti görülüyordu. Radio XL’in romantik müziği çalıyordu. Sabah kalkmak zorunda olmayanlar eğlenmeye devam etmekteydiler...
Paylaş