Paylaş
Bir dokun bin ah işit...
Beykoz Belediye Başkanı, çalışanların giriş ve çıkışları ile ilgili uygulama üzerine yayınladığım okuyucu mektubu üzerine açıklama gönderdi.
Mektup bana şairin 'Bir dokun bin ah işit şu kasei fağfurdan' mısraı bercestesini hatırlattı.
Beykoz Belediyesi Başkanı adeta mektuba cevap vermiyor, bu vesileyle satır aralarında İstanbul’un dertlerini dile getiriyor.
Açıklama, aynı zamanda bir Beykoz Belediyesi çalışanı olan okurumun iddialarına karşı görüşlerle başlıyor...
'Sayın Şavkay,
Köşe yazınızda yer alan 'mektup' hem okurlarınızı, hem de Beykoz Belediyesi çalışanlarını şaşırttı.
Gerçekten böyle bir uygulamanın işlevi, sınırları ve anlamı, moda deyimle, amacını çok aşmış görünüyor. Çünkü söz konusu uygulamanın teknolojik dış görünümü kimi çalışanlarımızı bir ölçüde incitmiş olsa bile, temelde güvenliğe yönelik olarak alınan bir önlemdir.
Bu konuda valiliğin ve benzeri kuruluşların uyarıları, alınmasını istediği önlemler, yalnız Beykoz’da değil, pek çok belediyede de eşdeğer önlemlere yönelinmesi sonucunu doğurdu.'
Niçin güvenlik?
Mektubun bundan sonraki kısmı, İstanbul’un en büyük sorunu olan arsa yağmacılığına dokunuyor. Bakın Başkan Köseler ne diyor?
'...Ayrıca bildiğiniz gibi, Beykoz toprağı henüz yasal ve planlı dönemine kavuşmadığı gibi, deprem sonrası değerlendirmelerle de tüm ilgileri üstüne çekti. Kamu arazisi oranının yüzde 80’lerde seyretmesi, bölgedeki rant baskılarını çok arttırmaktadır. Bu arada sık sık yıkımlar yapılıyor, kaçak inşaatlar önlenmeye çalışılıyor.
Dolayısıyla güvenliğin ciddi bir biçimde yüksek tutulmasında zorunluluk doğdu.'
Bu kısacık değinme bile, işin vahametini göstermiyor mu?
Çalışma temposu
Mektup devam ediyor...
'Öte yandan bu uygulama, varolan ve süregelen gevşek çalışma temposunu bir ölçüde yerine oturtacağı için, ilk günlerin psikolojik tepkisini üstüne çekeceği açıktır. Ne var ki, iki yıldır böyle bir yola başvurulmayışına dikkatinizi çekmek isterim.
Çalışma saatleri, öğle tatili gibi uygulamalar, mülki makamın koyduğu ve bütün belediyeleri kapsayan bir sistemdir. Trafik saatlerinin kaydırılmasından kaynaklanmaktadır.
Memurlarımızın tümünün sözcülüğünü üstlenen mektupta yer almış, 'zaten büyük zorluklarla çalışılmakta' olduğu yönündeki saptamayı da anlayabilmiş değilim. Ayrıca çalışma veriminin el basma ya da imza defteri veyahut benzeri yöntemlere bağlı olmayacağı da açık bir gerçekliktir.'
Başkan Köseler’in mektubunun kalan kısmını benimle ilgili mültefit sözler dolayısıyla yayınlamayacaktım. Ancak içinde radar kulelerine değinen kısmı atamadığım için bu bölümü de aynen aktarayım...
'Her zaman zevkle okuduğum, -sözgelimi radar kuleleri konusunda yazdığınız bölgemize ilişkin yazı- duyarlığınızı ve kentlilik bilincini yansıtan yazılarınız dolayısıyla teşekkürlerimi sunarım.
Mim. Alaattin Köseler
Beykoz Belediye Başkanı'
İşte cevap, işte Beykoz, işte İstanbul!
Saraydan Kız Kaçırma
Bugün Atatürk Kültür Merkezi’nde İstanbul Devlet Opera ve Balesi opera tarihinin en güzel eserlerinden birini oynuyor. Sözünü ettiğim aslında bir operadan çok Almanca 'singspiel' diye anılan 'müzikli oyun'.
Mozart’ın, bu büyük müzik dehasının, hepimizle ortak bir yanı bulunuyor. Mozart, Türklerin kurduğu imparatorluktan derin biçimde etkilenen Aydınlanma Çağı sanatçılarından biri. Türklerin doğuştan gelen sınıfsal farkları reddetmesi, yetenek ve çalışma ile yükselme yolunu herkese açık tutmaları, din ve vicdan hürriyetlerine saygı göstermeleri onu da bir çok Batılı ünlü düşünür gibi derinden etkilemişti.
Mozart’ın Türk sevgisinin altında böylesine bir dünya görüşü yatar.
Oysa hizmetini sunmaya çalıştığı Avusturya-Macaristan Krallığı Türklerin en büyük siyasal hasmıydı. Mozart, bu yüzden her türlü eza ve cefayla cezalandırılmış olmasına rağmen inandığı şeyleri apaçık söyleyen birisiydi.
Düşmanlarının sarayında Türkler için neler düşündüğünü söylemekten de kaçınmamıştı.
Saraydan Kız Kaçırma 'singspiel'i bunun en güzel örneğidir.
Hele son perdedeki Türk paşasının sözleri karşısında -bunu belki de bin defa dinlemiş olmama rağmen- gözyaşlarımı tutamam.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşu dolayısıyla geçtiğimiz yıllarda düzenlenen törenlerde niçin bu Türk dostu büyük oyunu dünya sahnelerinde yaşayan en büyük sanatçılarına temsil ettirmedik, çok merak ederim.
Her neyse, oyun şimdi İstanbul sahnelerinde. Aman kaçırmayın!
Paylaş