Paylaş
Koca bir Ramazan gelip geciyor. Farkina vardim ki, daha bir Ramazan yazisi bile yazmamisim. Bunun affedilir yani yok.
Ben Ramazani onemseyenler arasindayim. Ramazanda oruc tutmak, bu aya ozgu ibadeti yerine getirmek dini alani ilgilendiren bir husus. Isin bu yani inanclarimiza ve vicdanlarimiza kalmis bir tutum. Ramazan gelenekleri ise hepimizin ortak kultur mirasi. Unutmayalim ki, hayat ne kadar hizla akip giderse gitsin, dunya ne kadar kuresellesirse kuresellessin, toplumlar gelenekleriyle varolmaya devam ediyor. Orfler, adetler, gelenekler, aliskanliklar, bir yandan bir toplumu digerlerinden ayiriyor, ote yandan da uluslararasi toplulugu renklendiriyor, ona cesni katiyor. Kime ozenilirse ozenilsin, butun dunya ozenilen topluma benzese bugunkunden daha mi guzel bir tablo cikar ortaya saniyorsunuz?
‘ASRI SAADET’ VE ‘TABULA RASA’ ARASINDA
Gelenege bagliligi tutuculuktan ayiran ince bir cizgi var. Tutuculuk, gelisimin her turlusune tepki duyar. Yasami buzdolabina kaldirir. Hatta elinden gelse derin dondurucuya sokmak ister. Uygarlik ise gelisimi ongorur. Gelisim de, kendi sirasi gelince degisimi getirir.
Asil soru su: Bir seyler bizim irademizden bagimsiz olarak degisirken neleri elimizde tutmaya calismaliyiz? Ya da hangi degerler degisimden ve donusumden bagimsizdir?
Butun kultur tarihcilerinin, antropologlarin, toplumbilimcilerin ortak sorulari bunlar. Kesinkes cevabi bulan da yok. Herkes kendisine gore bir cozum yolu onermekte. Bir ucta binlerce yili yasanmamis sayip cesitli 'asri saadet'lere ozenenler, diger ucta ise herseyi silip toplumun icini bosaltmak isteyen, bir 'tabula rasa', -yani bir anlamda 'beyaz sayfa'- yaratmak heveslisi olanlar aramizda yasiyor.
Ben iki ucun ortasinda bir yerlerde akil ve sagduyu ile bulunabilecegine inandigim bir noktanin varligina inanlardanim.
GELENEKTEN GERIYE KALAN
Bu hafta eski Ramazanlara ait bir tarihcinin gozlemlerini aktaracagim. Bunlardan nelerin kalici, nelerin gidici oldugunun kararini ise okuyucuya birakmak istiyorum...
Tarihci Ilber Ortayli, 'Istanbul'dan Sayfalar' adli kitabinda eski Ramazanlari anlatirken once yiyecek-icecek adetlerine deginiyor.
'Kilerler gozden geciriliyor, orta hallinin altindaki aileler bile butun yil gormedikleri yiyecekleri depoluyor. Ramazanda yeni cesit receller, peynirler ve kullanilagelen yagin daha iyisi alinmalidir. Fakir fukaranin kileri bile kalantorlarin yardimiyla az cok dolar...
Sahura kadar evde hayat durmazdi. Sabaha karsi yatilinca ertesi gun oglene kadar buyuk sehrin uykuda kalacagi acikti. Kimse erkenden ne alisverise cikar, ne dukkan acilirdi. Ramazanda kimse is takip etmezdi. Memurlar da kaleme oyle uzun boylu ugramazdi.
Gunler geceler boyu suren misafirlikler ve misafir davet etmek gelenek olmustu. Eyup'ten kalkip Sutluce'deki sut kardesine coluk cocuk yatiya gidenler, sanki dunyanin obur ucuna gitmis gibi gunlerce yerlerinden kipirdayamazdi. Boylesine misafirliklerin Ramazana rastgelmesi gelenek olmustu. Ramazanin en senlikli yasandigi bolgede, yani Vezneciler, Sehzadebasi, Aksaray, Fatih bolgesinde oturanlar; uzak Bogaz semtlerinden, Kadikoy'den, uskudar'dan gelecek akrabalari gunlerce agirlarlardi.
Iftardan sonra beyler cocuklari Karagoz'e goturur veya kendileri Sehzadebasi'nin kalabaligina karisir, evde hanimlar ve kucukler kendi eglencelerini yaratirdi. Istanbul kadininin sozlu kulturundeki renkliligi tanimlamaya herhalde Huseyin Rahmi'nin romanlari yetmez. Uzun gece sohbetleri ve eglenceleri bu renklilikten olusan bir mozayik gibiydi.'
RAMAZANDAKI HAYAT TARZI
Ilber Ortayli, renkli uslubuyla, Ramazan hayatinin farkliliginin da altini cizmekte.
'Eski Istanbul'un Ramazan hayatinda her sinifin, her ailenin kendine ozgu bir uslubu vardi. Ama Ramazandaki hayat tarzi her evde yilin diger aylarindan farkliydi. Ramazanda orucla zevkli yemek, ibadetle eglence, ziyaretle misafirperverlik beraberdi.
Peki herkes oruc tutup kendini ibadete mi verirdi? Kuskusuz oru yiyen sadece nuktedan Bektasi degildi. Ismail Mustak'in (Mayokan) 'Yildiz Hatiralari'na bakarsak, Muslumanlarin halifesi Sultan Abdulhamid'in sarayinda oruc yiyenlere kimsenin aldiris ettigi yokmus bile...
Falan konaktan filan konaga iftara kosusan bir kalabalik vardi. Yer icer, dis kirasi alirlardi. Kalabaliklasan camilerin onunde dilenci sayisi kat be kat artirdi. Bir de camiden cemaatin ayakkabilarini calanlarin...'
Ilber Ortayli yazisinin sonunda, 'Eskinin Ramazanlari mi, simdikiler mi daha renkli? Buna da ileride karar verilecek' diyor.
Ya siz bugunden dune bakan bu tarihcimizin goruslerine ne diyorsunuz?
ISTANBUL’DA YILBASI
Bu yil yilbasi yine Ramazan ayinin icine dustu. 2000 yilina bir Ramazan gununun sonunda girecegiz. Ne ilginc bir rastlanti!
Herkes yeni binyila dunyanin neresinde girecegini daha bir yil oncesinden tasarlamaya baslamisti. Yabanci basinda yeni binyila nerede girmenin cazip olacagi uzerine uzun suredir yazilip cizildi. Bizden bazilari, yeni yila bu sozumona cazibe merkezlerinde girmeye kararli gorunuyor.
Oysa bence 2000 yilinin karsinabilecegi en ilginc noktalardan birisi Istanbul.
1999 yilinin Aralik ayinin son gununde, aksam veya yatsi ezani vakti, Istanbul'da kenti seyredecek bir nokta bulun kendinize. Oraya cikip gecenin icinde Allah'in ve onun son peygamberi Hazreti Muhammed'i anan minarelerdeki ezan sesini dinleyin ve bu minarelerin mutemmim cuzu olan camilerin siluetleriyle bezenmis kentin uzerindeki uhrevi havayi soluyun bir an.
Sonra gozlerinizi kentin uzerinde gezdirerek Ayasofya basta olmak uzere yuzlerce, binlerce kiliseye bakin ve ayni anda icinde bundan tam iki bin yil once dogdugu farzedilen Isa peygamber icin yanan mumlari hayal edin.
Havralara bakin daha sonra. Kendilerinden birisinin, bir Musevinin, Hazreti Isa'nin dogum yildonumune kayitsiz kalan Musevi cemaatinin o anki aldirmazligini hissedin.
Ve bu insanlarin tumunun binlerce yillik bu dunya baskentinde bulusmalarindaki ilahi rastlantiyi anlamaya calisin.
2000 yilina girerken boylesinin her zamankinden farkli ve daha anlamli bir yilbasi kutlamasi ancak oyle bir kentte olur derken hic de haksiz olmadigimi dusunuyorum dogrusu.
Baskalarini bilmem ama, bu yilbasinda ben Istanbul'da olacagim...
Paylaş