AKP iktidara geldiğinden beri uçurumun kenarında politika yapıyor.
Bu tip politikalar hem risklidir, hem de büyük tepkiler çeker.
Türkiye için "laik, demokratik rejim" yaşamsaldır.
Bunun öneminin bilincinde olan insanlar bu konuda çok duyarlıdırlar.
Bu insanlar laik, demokratik rejime karşı tehditler olduğu zaman tepki gösterirler.
Fotoğraflar gerçek mi?
KADIN refleksi aşıldı ve Emine Hanım ile Hayrünnisa Hanım barıştılar.
Bizler de mutlu olduk.
Keşke majestelerinin gelişinden önce olsaydı bu barışma.
Neyse, zararın neresinden dönülürse kárdır.
Yalnız bir şeyi merak ediyorum.
Bu barışma, fotoğraflardaki gibi içten miydi, yoksa dedikoduları önlemeyi mi amaçlıyordu.
Önümüzdeki günlerde bu barışmanın içten olup olmadığını olaylar bize gösterecek.
Bakalım gerçekten de "kadın refleksi" aşılabildi mi anlayacağız.
AKP’nin parti olarak politikası, yapmak istedikleri laik, demokratik rejime yönelik tehlikeler yaratıyor.
Zaten rejimi, sosyal yaşamı kendi anlayışana göre yeniden yapılandırmak için uçurumun kenarında politikalar yapıyor.
Hem "demokratım" diyor, hem de "Ben halkımdan oy aldım, her istediğimi yaparım" anlayışı sergiliyor.
Yargıyı, üniversiteleri, sivil toplum örgütlerini, meslek odalarını, sendikaları, medyayı, hatta bilim kurumlarını kendi yandaşı haline getirmek istiyor.
Medya kuruluşlarını kendine yakın olanlara satın aldırtıyor. Muhalefet yapan gazete ve televizyonlara baskı yapıyor.
Üniversiteleri ele geçirmek için çabalıyor.
Yargıyı yandaşı haline getirecek yasal düzenlemeler hazırlıyor.
Sendikaları, sivil toplum örgütlerini etkisizleştirmek için büyük çaba harcıyor.
İş dünyasına egemen olmak için kendi dünya görüşüne yakın olmayan firmaları ihalelere sokmuyor, onların yatırımlarını engelliyor.
Tarikatlara ve kendine yakın vakıflara, sivil toplum örgütlerine büyük yardımlar yapıyor.
Buna karşılık, laik, demokratik rejimi, Atatürk ilke ve devrimlerini savunan, cumhuriyet değerlerine bağlı olanlara yaşam hakkı tanımıyor.
İktidarın demokrasi karşıtı bu tür tutum ve davranışları saymakla bitmez.
* * *
Yargı hukuka, demokrasiye, laikliğe karşı olan bu tutum ve davranışlara tepki gösterince onları "Haddini aşmakla, ülkedeki huzuru bozmakla" suçluyor.
Yargıtay’ın bildirisini Adalet Bakanı, "Dam üstünde saksağan" diye niteleyebiliyor.
Kapatma davası açan Yargıtay Başsavcısı’nı ve yargı kurumlarını hiçbir saygı kuralı tanımadan suçlayıp hedef gösteriyor.
Muhalefet yapan medyayı düşman ilan ediyor.
Demokratik haklarını kullanarak gösteri yapmak isteyen işçileri, malum kesimlere yakın polislere coplatıp tekmeletiyor.
Mimlediği işadamlarına mali denetimlerle korku salıyor.
Tarikatlara, türbana, medrese anlayışına geçit vermeyen üniversitelere ateş püskürüyor.
Hatta işi iktidarın hatalarını eleştirmek olan muhalefete bile tahammül edemiyor.
Kendi kanadındaki yolsuzlukları örtbas ediyor.
Bütün bunları da demokrasiyi ağzından düşürmeden yapıyor.