Suçluların telaşı içindeler

1960 öncesi...

Anamuhalefet Partisi CHP’nin Lideri İsmet İnönü, Meclis kürsüsünde iktidarın keyfi, hukuk dışı icraatını sert bir dille eleştiriyor.

Demokrat Parti milletvekilleri, Atatürk’ün silah arkadaşı, ondan sonraki cumhurbaşkanı bu yaşlı, kurt politikacıyı konuşturmamak için bağırıp çağırıyorlar.

Hakaretler yağdırıyorlar, aynı anda da sıra kapaklarına vuruyorlar.

Paşa bu şamataya aldırmadan konuşmasını sürdürüyor.

Sonra birden susuyor ve DP grubunu izlemeye başlıyor.

Paşa’nın sustuğunu neden sonra fark eden DP milletvekilleri şaşırıyor, onlar da susuyor.

O zaman Paşa tane tane tarihe geçen şu sözlerini söylüyor:

"Sizi tarih kürsüsünden seyrediyorum. Suçluların telaşı içindesiniz."

Geçenlerde Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun Marmara Vakfı’nda yaptığı konuşmayı dinlerken İsmet Paşa’nın, iktidar partisi milletvekillerine verdiği bu tarihi dersi anımsadım.

* * *

Kanadoğlu yaptığı özlü konuşmada şöyle diyordu:

"Anayasa’da değişiklik yaparak davayı yok etme girişimi, hukuk devletini yok etmektir. Aynı zamanda demokrasiyi yok etme girişimidir.

Yargıtay Başsavcısı’nın hazırladığı iddianame, hukuktan ayrılmamış bir iddianamedir ve Refah Partisi için hazırlanan iddianameden daha ciddi suçlamalar içermektedir.

İddianame için ileri sürülen ’gayri ciddi’ iddiaları, korkudan doğan telaştan başka bir şey değildir."

Kanadoğlu’nun işaret ettiği gibi AKP suçluların telaşı içinde bir görüntü veriyor. Onun için Anayasa değişikliği yaparak açılan davadan kurtulmaya çalışıyor.

Kanadoğlu bunun bir sonuç vermeyeceğini şöyle açıklıyor:

"Milli iradeyi belirli nedenlerle sömüren, laiklikle oynamaya kalkışan iktidara karşı açılmış bir davadır bu. Yetki azaltmakla davanın sonucunu etkileyemezsiniz."

* * *

Kanadoğlu özellikle bir nokta üzerinde ısrarla duruyor:

"Milli iradeyi sandık demokrasisine indiremezsiniz. Sandık sadece bir unsurdur. Sandıktan çıkanın, her istediğini yapabileceğini düşünmesi demokrasiye aykırıdır."

Onursal Başsavcı, Anayasa’nın 1, 2 ve 3. maddelerinin siyasi partilere her istediklerini yapma yetkisi vermediğini özellikle vurguluyor:

"Sandıksal demokrasi anlayışı bizi nereye götürür? Her istenileni yapmaya kalkarsanız dinci dikta rejimi veya çizginize göre diğer dikta rejimleri ortaya çıkar. Hukukun üstünlüğünü kabul etmezseniz o rejimin adı demokrasi olmaz."

Bugün Türkiye’deki sorunun türban sorunu olmadığını anımsatan Kanadoğlu, sorunun laiklik ilkesinin zedelenmesi olduğunu vurguluyor ve şöyle diyor:

"Dinin siyasete alet edilmesi alışkanlığı Türk siyasi yaşamında vardır.

Yargıtay Başsavcısı, cumhuriyetin temel niteliklerini korumakla görevlidir. Bu görevini yerine getirmiştir.

Yargıtay Başsavcısı’na yöneltilen sıfatlara, tecavüzlere hayretle bakıyorum. Görevi cumhuriyeti koruma olan en üst düzeydeki yöneticiye bir bakan hakaret edebiliyor. Ona karşı terbiye sınırlarını aşabiliyor."

Kanadoğlu’nun vurguladığı gibi AKP’liler ve yandaşları terbiye sınırlarını aşarak Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya’ya hakaretler yağdırıyorlar.

Çünkü "Suçluların telaşı içindeler"...
Yazarın Tüm Yazıları