SANIRIM Malatya’daydık. Konserinden önce Fazıl Say ile havadan sudan laflıyoruz.
Baktım elinde bir tomar lacivert vatandaş pasaportu. Hepsi birbirine yapıştırılmış.
‘Nedir bunlar?’ diye sordum. Güldü, ‘Pasaport’ dedi, sonra açıkladı:
‘Vizeler.Benim en büyük derdim.Vize almak için büyük zaman harcıyorum.Bazı ülkeler bana uzun süreli vize verdikleri için pasaport dolsa da atamıyorum.’
‘Peki, sana kırmızı pasaport vermiyor mu Dışişleri?’
‘Vereceğiz, vermemiz lazım diyorlar ama bir türlü vermiyorlar.Bir sürü ülke bana pasaport vermek istiyor ama ben ülkemin pasaportuyla dünyayı dolaşmak istiyorum.’
Fazıl Say bir dünya sanatçısı. Her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinde 100’den fazla konser veriyor.
Şubat-mayıs konser takviminde 40 konser var. Ünlü sanatçımız bu konserler için İtalya, Avusturya, Almanya, İsviçre, Fransa, Hollanda, Portekiz, Hongkong, İspanya, Lüksemburg’a gidecek.
2005 yılı konser sayısı ise 120.
Türkiye’yi dünyanın dört bir yanında temsil eden, salonları tıklım tıklım dolduran, ayakta alkışlanan ve inatla ülkesinin pasaportundan başka pasaport kullanmayan virtüözümüze biz nedense bir kırmızı pasaportu çok görüyoruz.
* * *
Ankara Devlet Bale sanatçısı Oğuz Özlem gönderdiği mektupta sanatla ilgili yakınmalarını, isyanlarını bakın nasıl dile getiriyor:
‘Bir toplumun çağdaş, medeni ve güzel yaşadığının en büyük verileri gerçek anlamda sanat yapan bale, opera, orkestra sanatçılarının çokluğu ve onlara verilen maddi manevi değerlerle anlaşılır.
Belden aşağı sanat, point (bale ayakkabısı) yerine mest giysinler ve ben mehter müziğini senfonik müziğe tercih ederim paranoyası zamanımızda gözle görülür şekilde arttı.Sanat kurumlarında senelerce kadro sınavı açılmadı.Yüzlerce genç sanatçının gelecekleri karartıldı.’
Oğuz Özlem koltuklarını korumak için hükümetin dümen suyunda kalan yetisiz, yeteneksiz yöneticilerin elinde opera, bale kurumlarının tarihinin en kötü dönemini yaşadığını özellikle vurguluyor.
* * *
Sanatçı Oğuz Özlem mektubundaki yakınmalarda sanat dünyasının ortak derdini, üzüntüsünü, isyanını dile getirmiş.
Bugün sanat kurumlarının hepsi gerçekten de perişan durumda.
İşin acı yanı, yetisiz ve yeteneksiz yöneticilerin elinde her gün daha da kötüye gidiyor.
Sanat etkinliklerini izlemeye çalışan bir insan olarak bu yargıya ben de aynen katılıyorum.
AKP hükümetinin sanatla kültürle pek fazla ilgilenme gibi bir yükümlülüğü, bir derdi yok.
Kültür Bakanımız ne yapar, bilemiyorum.
Müfettişlerin sürekli soruşturma yaptığı sanat üretme niteliğini her geçen gün biraz daha yitiren sanat kurumlarının yöneticilerini niçin hálá tutar?
Sanatseverlerin üzerine titrediği bu kurumların iyice çökmesini mi bekliyor acaba?
Yazık oluyor sanata, sanatçılarımıza.
Bir iktidarın, bir toplumun uygarlığının, çağdaşlığının, kültürel zenginliğinin en önemli ölçütü olan sanatına ve binbir emekle yetişen sanatçısına bu kadar sorumsuz davranmaya hakkı olamaz.