BİR Arap ülkesinin önemli bir bakanı, kendisiyle söyleşi yapan bir yabancı gazeci dostumuza şöyle demiş: ‘‘Bush'la yaptığımız bir saatlik görüşmede, ABD Başkanı bana yarım saat Türkiye'yi şikáyet etti. Türkler bizi yarı yolda bıraktı, verdikleri sözlerin hiçbiri tutmadı, bizi aldattı, dedi.’’ Bakan sonra şu tavsiyede bulunmuş meslektaşımıza:‘‘Türk dostlarına söyle... Amerika ile işleri zor. Bush'un bu kadar büyük bir öfke içinde olması doğrusu beni çok şaşırttı. Türkiye ona göre davransın.’’Gerçekten de, stratejik müttefikliğe kadar yükselen yılların dostluğunun geldiği nokta işte bu. Acemi, deneyimsiz, dinle devlet işlerini ayıramayan bir iktidarın Türkiye'nin geleceği için büyük tehlike oluşturan marifeti. İş bununla da kalmıyor. Washington'ın düdüğü bir gazeteci vardır. Son günlerde yalan haberlerle saygınlığından çok şeyler yitiren ama yine de ABD'nin en önemli gazetesi olan New York Times'ta yazan William Safire.Yazdıkları, Amerikan yönetimindeki ‘‘şahinler çetesi’’nin dünyaya söylemek istedikleridir. 29 Mayıs'taki Türkiye'ye karşı öfke kusan yazısında Safire, şu önemli cümleyi kullanıyor: ‘‘Kennedy Ailesi'nde kullanılan bir deyim, Türkiye ile Amerika arasında sürdürülen ilişkilere tam uymaktadır: AFFET fakat UNUTMA!’’* * *Bu örnekler ciddiye alınacak kadar önemlidir. Türkiye hızla dünyada ve bölgesinde yalnızlığa sürükleniyor. Rusya'da ve Fransa'da son yapılan toplantılar için Türkiye'nin değil çağrılması, akla bile gelmemesi düşündürücüdür ve vahim durumun somut bir göstergesidir. Amerika'yı ziyaret eden TÜSİAD grubunun görüşmelerden sonra Başkan Tuncay Özilhan tarafından açıklanan değerlendirmesi de bu tatsız gelişmeleri doğrulamaktadır. Özilhan, Abdullah Gül'ün Amerika'yı ziyaret etmesi için henüz ortamın uygun hale gelmediği konusunda hükümeti uyardı.Washington, Türkiye'den güvenilir bir müttefik olmadığı yönünde Amerikan kamuoyunda ve medyasında yerleşen yaygın izlenimi silecek jestler beklemektedir. Bu tatsız güven bunalımı nasıl aşılabilir?Türkiye'nin önünde çok ciddi bir fırsat var: Amerika'nın Suriye ve Irak politikasını desteklemek. AKP hükümeti kafasındaki ‘‘İslam ümmeti tutkusu’’ndan sıyrılıp bu konuda gerçekçi bir politika izleyebilecek mi?Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek olan yaşamsal soru budur.* * *Şimdi ben bir şey merak ediyorum. Süleyman Demirel büyük krizden sonra haklı olarak kamuoyunun karşısına çıkıp en kısa zamanda seçime gidilmesi için çağrıda bulundu. Gerekçesi de açıktı: ‘‘Türkiye bundan daha kötü yönetilemez. Gelecek hükümet ne olursa olsun bundan kötü olmaz.’’Deneyimli bir devlet adamı olan Demirel, AKP hükümetini gördükten ve Türkiye'nin 7 ayda getirildiği noktayı değerlendirdikten sonra ne düşünüyor acaba? Benim ve pek çok vatandaşımız gibi ‘‘Meğer kötünün de kötüsü varmış’’ mı diyor?