İyilik meleğinin ölümü

İSMAİL Ağabey’in ölüm haberini öğrendiğim zaman bir hüzün çöktü içime.

Kendini gazeteciliğe adamış, tertemiz, insan sevgisiyle dolu bir kalem emekçisiydi.

Mesleğin çilesini çekmiş, ama yaşadığı tüm zorluklara, olanaksızlıklara karşın hep mutlu olmuş bir insandı.

Herkesin işine koşan bir yardım meleğiydi İsmail Sivri...

O kadar işinin içinde, cebinde tomarla iş arayanların, hastası olanların listesini taşır, bütün gün onların işini halletmek için kendini yer bitirirdi.

Yüzünü bile görmediği insanların dertlerine bir çare bulamadığı zaman kahrolurdu.

Bir gence iş bulduğu ya da hasta bir insanın hastaneye yatmasını sağladığı zaman keyiflenir, hemen bir sigara yakardı.

Ben Milliyet’e girdiğim zaman o İzmir büro şefiydi.

O zamanlar olanaklar bugünkü gibi değildi. Alınan maaşlarla kıt kanaat geçinilirdi.

İsmail Sivri gazetenin bir kuruşuna dokunmaz, kendisine harcaması için verilen fonları bile kullanmazdı.

Zaman zaman patronun "İsmail sakın cimrilik yapma. Büro şefi olarak gereken harcamaları yapmaktan çekinme" uyarılarına rağmen gazetenin kasasına elini sürmezdi.

* * *

1977 yılıydı...

Bir gün Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi beni odasına çağırdı. Her zamanki gibi ağır ağır şunları söyledi:

"Bak Tufan... Bizim İsmail artık yorulduğunu söylüyor ve emekli olmak istiyor. Bütün ısrarlarıma rağmen kararı kesin. Ben de yerine birini bulmak koşuluyla emekli olmasına izin vereceğimi söyledim."

Bir süre düşündü, sonra da sözlerini şöyle sürdürdü:

"Geçen gün bana telefon etti ve yerine bir isim öneremeyeceğini, benim bulmamı istedi. Ben de seni buldum. Senin bu görevi İsmail’den devralmanı istiyorum."

Beklemediğim bir teklifti.

Ne diyeceğimi şaşırdım, düşünmek için süre istedim.

Abdi İpekçi’nin odasından çıkar çakmaz iki yardımcısı Hasan Pulur’la Turhan Aytul beni çağırdı.

İkisi birden "Kabul etmedin değil mi?" dediler.

"Bir şey diyemedim, düşünmek için süre istedim."

Turhan Aytul gözlerini aça aça "Sakın kabul etme" dedi.

"Benim de niyetim öyle" dedim.

* * *

Ertesi gün korka korka Abdi Bey’e İzmir’e gitmek istemediğimi söyledim.

Yine düşündü, sonra da "Benim adayım sensin. Madem kabul etmiyorsun o zaman İsmail’le oraya birini bulun" dedi.

İsmail Ağabey’le uzun uzun kafa yorduk. Günlerce düşündük ama Abdi Bey’in kabul edeceği bir aday bulamadık.

İsmail Ağabey’in emekli olması gecikiyordu.

Sürekli telefon açıp "Birini bulun. Karımla el ele tutuşup çarşı-pazar dolaşmak istiyorum" diyordu.

Sonunda Almanya’dan Nurettin Tekindor İzmir’e şef olarak atandı.

İsmail Ağabey de emekli oldu.

Gazetecilik har gürü içinde yapamadıklarını yaptı ve eşiyle el ele çarşı-pazar dolaştı. Yazları Burhaniye’deki küçük kooperatif evinde geçirdi.

Ama kaleminden hiç kopamadı. Günlük fıkralar, çocuk kitapları yazdı.

Fazla bir birikimi olmadığı için hiçbir zaman bir eli yağda, bir eli balda olmadı.

Ama hep mutluydu. Hep iyilik meleğiydi.
Yazarın Tüm Yazıları