İşte polis devleti denen meret budur

AKP, demokratlığa oynayarak Türkiye’yi bir polis devleti haline getirdi.

Bunu yavaş yavaş anlayanlar var ama bir kısım insanlar hálá anlamamakta direniyorlar.

Şimdi onlara yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum.

Önceki akşam bir dostumuzun evinde yemeğe davetliydik.

Doğal olarak gecenin tek konusu Ergenekon soruşturması, gözaltılar, tutuklamalar, serbest bırakılmalardı.

Bir ara geçmiş olsun diyemediğim Mustafa Balbay’ı aramak istedim.

Bendeki numaranın ait olduğu telefon emniyette tutuklu kaldığı için Mustafa’yı bulmalarını gazetenin santralından rica ettim.

Biraz sonra Mustafa karşımdaydı.

Serbest bırakılmasına çok sevindiğimi söyledim ve "Geçmiş olsun" dedim.

Mustafa ile konuşurken beni izleyen dostumla göz göze geldim.

Onun da selamları, sevgileri olduğunu söylemeyi geçirdim aklımdan ama sonra vazgeçtim.

Kendi kendime, "Telefon dinleniyordur. Durduk yerde adamın da başını belaya sokmayayım" dedim ve bir şey söylemedim.

* * *

Telefonu kapattıktan sonra dostumla tekrar göz göze geldik.

Bana aynen şunları söyledi:

"Sana bir şey itiraf etmek istiyorum. Ben Mustafa Balbay’ı çok severim. Gözaltına alındığında çok üzüldüm. Ama ’Benim de selamımı söyle, geçmiş olsun diyor, gözlerinden öpüyor’ de demeye çekindim. Telefon dinleniyordur diye korktum."

"Benim de selamını, sevgilerini söylemek aklıma geldi ama aynı korkuyla adını geçirmek istemedim" dedim.

Eve dönerken kafam bu korku işine ciddi şekilde takıldı.

Hem benim hem de dostumum aynı korkuyu duyması vahim bir ruh hali içine sürüklendiğimizin göstergesiydi.

Ben, gazeteci olduğum için Mustafa’yı aramaktan çekinmemiştim ama dostumun selamını, sevgisini iletmeye onun adına korkmuştum.

O da kendi adının bu konuşmada geçmesinden korkmuştu.

"Demek ki Türkiye tam bir polis devleti haline gelmiş ve onun korkusu yüreklerimize sinmiş" dedim kendi kendime.

Sonra aklıma şu soru takıldı:

"Türkiye böyle bir korku ile yaşayabilir mi? Bunun travmatik sonuçları toplumun ruh yapısını nasıl etkiler?"

İtiraf edeyim ki yanıtını bulamadım.

* * *

Bu korku sendromuna sürüklenmemize, örgütün finansörü diye içeri atılan ve ölüm döşeğine düşene kadar tahliye edilmeyen Kuddusi Okkır’ın dramı çok etkili oldu.

Zavallı Okkır, 1 Temmuz’da "Evinde ölsün" diye tahliye edildi ve 5 gün sonra da yaşama gözlerini kapadı.

Ergenekon’un finansörü olmakla suçlanan ve içeri tıkılan Okkır’ın ailesi cenazeyi kaldıracak para bulamadı.

Okkır’ın cenazesi meslektaşlarımızın ricası ile belediye tarafından kaldırıldı.

Bu olay insan olan herkesi allak bullak eder.

Birçok insani olaya müdahale eden Başbakan Erdoğan nedense Okkır skandalıyla hiç ilgilenmedi.

Bu da AKP Türkiyesi’ndeki bölünmüşlüğün acı bir sonucu olmalıydı.

Demek artık ülkemizde insani davranışlar, hiç de insani olmayan ölçütlere göre şekilleniyor.

Ne yazık ki getirildiğimiz vahim nokta bu.
Yazarın Tüm Yazıları