SADDAM insanlığın kapkara yüzü olarak tarihteki yerini aldı.Astı kesti, yıllar yılı koca bir ulusa korku dolu bir cehennem hayatı yaşattı.
Sakat, hastalıklı bir ruhun yarattığı hırsla gereksiz savaşlar çıkarttı ve yüz binlerce masum insanı gözünü kırpmadan ölüme gönderdi.
Büyük petrol gelirini ülkesinin kalkınması, insanlarının refahı ve mutluluğu için kullanmadı.
Kendi imparatorluğunu kurma hırsıyla silaha yatırdı, savaşlara harcadı.
Eli ve ruhu kanlı bir insanlık suçlusuydu.
1995 yılında kalabalık bir işadamı grubuyla Bağdat’ta gitmiştim.
Çarşıda pazarda kiminle konuşsak herkes hayatından çok memnun olduğunu söylüyor, Saddam’ı övüyordu.
Iraklı bir işadamı, Bağdat yakınlarındaki bağ evinde bizim gruba büyük bir yemek verdi.
Başka işadamları da vardı. Hepsinin Saddam’dan ödü kopuyordu.
Onlardan öğrendiğimize göre Saddam aklına estiği zaman işadamlarını toplatıyor, onlardan bazılarını karaborsa yaptıkları suçlamasıyla mahkeme etmeden asıyormuş.
Bu olayı anlatan işadamı "Bir gün hepimizin başına böyle bir felaket gelebilir" demişti.
Ancak bunun yanında yoksullar Saddam’ı seviyorlardı çünkü onlara bedava yiyecek dağıtıyordu.
* * *
Saddam hukuk kurallarına uygun olmayan düzmece bir mahkemede uydurma bir şekilde yargılanıp idama mahkûm edildi.
Apar topar da asıldı.
Onun ne kadar acımasız, gaddar biri olduğu bilinse de yine ölüme götürülüşünü, boynuna ilmik geçirilişini izlerken insanın içinde bir şeyler kopuyor.
Garip bir acıma duygusu işte.
Televizyondaki hazin görüntüleri izlerken kendi kendime sormadan edemedim:
"Ya onu apar topar asanların günahları ne olacak? Onların yaptıkları Saddam’dan daha mı az gaddarca?"
Örneğin aşırı dindar olan Bush on binlerce insanın ölümünün hesabını Tanrı’sına nasıl verecek?
Bush’un işlediği günahlara katkıda bulunan Batılı ve Iraklı liderlerin işledikleri suçlar Saddam’ınkilerden daha mı hafif?
Ama ne yazık ki onları yargılayacak ve cezalandıracak bir güç yok dünyada.
Değişen bir şey yok
HINCAL Uluç’un cuma günkü Basın Konseyi’ne terbiye sınırlarını aşan eleştiriler yönelttiği yazısını okuyunca, yıllar önce yaşadığım bir anı geldi aklıma.
Ortaokul birinci sınıftaydım. Tramvayda arka sahanlıkta duruyordum. Hemen önümde de işçi olduğunu sandığım yirmili yaşlarda bir genç vardı.
Tramvay bir durakta durdu. İçerden gayet iyi giyimli, şık biri çıktı, o genci sertçe itti ve "Çekil kenara be" dedi. Sonra da indi gitti.