Paylaş
Pek çok “Misyoner gazeteci” gibi...
Sonra, büyüklerin uçağındaki mümtaz yerini alır, iltifatlara boğulurdu. TRT’de programlar yapar, yüklü ücretler alır, lüks içinde yaşardı.
Pahalı İtalyan elbiseler giyer, marka gömlek ve kravatlar kullanırdı.
50 bin Euro’luk Franck Muller saat takardı.
Böyle bir Soner’in evi ve bürosu sabahın köründe basılmaz, 30 saat aranmazdı.
Polis, bulduğu her şeye el koymaz, onu ve 3 arkadaşını alıp götürmezdi.
Ama Soner sabah akşam iktidarı eleştirdi, belgeler, görüntüler yayınladı. AKP’lilerin sinirlerini bozdu.
Odatv’yi muhalif internet sitesi haline getirerek iktidarı rahatsız etti.
En ilginç gelişme Odatv’nin basıldığı gün ziyaretçi akınına uğraması oldu.
Site zaman zaman kilitlendiği için yayın yapılamadı.
Kısacası Soner Yalçın eğer doğru bildiğini yazmayıp iktidar şakşakcılığı yapsaydı baş üstünde taşınırdı.
Taşınırdı ama o zaman da bugünkü Soner Yalçın olamazdı.
“Misyoner Soner Yalçın” olurdu ama onursuz, başı öne eğik yaşardı.
Benim tanıdığım Soner başını eğmeyenlerdendir.
* * *
Soner olayı, AKP’nin “ileri demokrasi”sinin son fiyaskosudur.
Bir ülke düşünün ki, doğru yazan gazetecisinin başı sürekli belaya giriyor.
Şakşakcılık yapan “Misyoner gazeteci” ise bir eli yağda, bir eli balda yaşıyor.
Bir ülke düşünün ki, tarikatlara, cemaatlere sonsuz özgürlük tanınıyor.
Buna karşılık laik, demokrat, cumhuriyet ilke ve devrimlerini savunan yurtsever dernek ve vakıflar baskılardan nefes alamıyor.
Bir ülke düşünün ki, üniversitelerinde düşünen, soran, sorgulayan öğrenciler değil, biat eden öğrenciler isteniyor.
Bir ülke düşünün ki, iktidar karşıtı gösteri yapanlar coplanıyor, gözlerine biber gazı sıkılıyor.
AKP iktidarının her geçen gün biraz daha artan bu tür baskıları Batılıları bile rahatsız etmeye başladı.
Batı medyasında çıkan eleştirilerin dozu artıyor.
ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi bile “Türkiye’de hükümet bir taraftan özgür basından söz ediyor, diğer taraftan gazeteciler gözaltına alınıyor, bunu anlamıyoruz” diyor.
“Yargı özgür olmalı” diyor.
Balyoz yargılamaları için “Usulüne uygun ve şeffaf bir yargılama bekliyoruz” diyor.
Akşamına iktidarın hazır kıtaları kameraların karşısına çıkıyor.
Çelik “Büyükelçiler içişlerimize karışamazlar” diyor.
Arınç ise “Büyükelçi TV ve gazetelerden etkilendi” diyor
İçişleri Bakanı’nın söylemi ise traji komik: “Türkiye’de medya ABD’den daha özgür.”
Ertesi gün Washington “Büyükelçimizin arkasındayız” diye açıklama yapıyor.
Bu gelişmeler iktidara bir şeyler anlatıyor mu acaba? Yoksa bir kulaktan girip ötekinden mi çıkıyor?
Paşa’nın uykuları kaçıyormuş!
HİLMİ Özkök Paşa Hürriyet’e açıkladı:
“Birlikte çalıştığım silah arkadaşlarımın hepsinin temiz olduğuna inanıyorum... Uykularım kaçıyor.”
Daha önce dönemindeki darbe iddiaları sorulduğunda ise “Var da diyemem, yok da diyemem” diye iki tarafa da çekilebilecek ifadeler kullanmış, tertemiz arkadaşlarına sahip çıkmamıştı.
Paşa arkadaşlarının temiz olduğunu o zaman söyleseydi şimdi uykuları kaçmazdı.
Paşa’nın bugün söylediklerinin hiçbir kıymeti harbiyesi yok çünkü atı alan Üsküdar’ı çoktaaan geçti.
Paylaş