İçler acısı bir durum

KAYSERİ'de yerel bir TV muhabirinin yaptığı sokak röportajlarını izleyince yüreğimden bir şeylerin koptuğunu hissettim.

Ülke olarak içinde bulunduğumuz acıklı durumun nedenini anladım.

Muhabir, Kayseri Cumhuriyet Meydanı'nda gelen geçen gençleri çevirip sorular soruyor.

İnternete yeni düşen bu röportajları geçen yıl Çanakkale Zaferi'nin yıldönümü olan 18 Mart günü yapıyor.

Üniversite sınavlarına hazırlandığını söyleyen bir gence soruyor:

- Bugün 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin yıldönümü. Çanakkale'de düşmanları denize dökmüştük, hatırlıyor musunuz?

- Evet hatırlıyorum. Yunanlıları denize dökmüştük.

Bir başka genci durduruyor ve ona soruyor:

- Çanakkale'de Ruslara karşı mı, Japonlara karşı mı dövüştük?

Genç kendinden gayet emin yanıt veriyor:

- Japonlara karşı...

Bu kez saçları jöleli bir genci çeviriyor.

- Çanakkale Savaşları sırasında cumhurbaşkanı kimdi hatırlıyor musunuz?

- Valla ben sayısalcı olduğum için bu konuda fazla bir bilgim yok...

* * *

Sıra top sakallı, entel havalarda bir gence geliyor.

- Bugün Çanakkale Zaferi'nin 70. yılı (91. yıl, muhabir şaşırtıyor).

Genç soruyu beklemeden konuşmaya başlıyor:

- Biz Türküz abi... Kanımız bu vatana helal olsun. Orada 250 bin şehit verdik. Şimdi aynı şey olsa 1 milyon can helal olsun.

- Peki, Çanakkale'de Amerika'ya mı, Rusya'ya karşı mı savaştık?

- Rusya'ya karşı...

- Bize karşı savaşan ANZAK'lar Japon askerleriydi biliyorsunuz değil mi?

- Tabii biliyorum.

- Peki o zaman cumhurbaşkanı kimdi?

- Kenan Evren'di galiba...

Bu kez güneş gözlüklü, şık bir genci çeviriyor muhabir ve soruyor:

- Merhaba çok şıksınız... 18 Mart günü size ne ifade ediyor?

- Ben hep böyle giyinirim, özel bir gün diye değil.

- Bugün Çanakkale Zaferi'nin yıldönümü. Biz Çanakkale'de Japonlarla mı, Çinlilerle mi savaştık.

- Zannediyorum Japonlarla...

- Peki başkomutan kimdi?

- Valla şimdi ismi aklımda değil, ama resmini görsem tanırım...

Uzun uzun yazmaya gerek yok hali pür melalimizi... Röportajlar böyle sürüp gidiyor işte...

Macbeth mucizesi

SALI akşamı Macbeth'i izledim. Shakespeare'e bir kez daha hayran oldum.

Çağlara meydan okuyan bir deha çünkü. İnsan ruhunun yarattığı çirkinlikleri, tutkuları Shakespeare kadar güçlü bir şekilde anlatan ikinci bir yazar yok.

İşte onun için ölümsüzdür Shakespeare.

Macbeth'i izlerken Verdi'nin operanın tanrısı olduğunu bir kez daha anladım.

Ve bu yapıtı sahneye koyan Yekta Kara'nın nasıl bir mucize yarattığını da...

Operanın bu ölü döneminde Yekta Kara ve arkadaşları imkánsızı başarmış.

ÖZÜR- Dünkü yazımın son satırında iki sözcük teknolojik sistemin kurbanı olup uçmuş. Okurlarımdan özür dilerim. Cümlenin tamamı şöyledir:

"Artık masada kazanmayı öğrenmek zorundayız."
Yazarın Tüm Yazıları