HÜRRİYET’in 60. yılını gururlu bir havada kutluyoruz.Gazetenin bir bireyi olarak bu gurur ve mutluluğun değerini biliyorum.
Altmış yıldır medyanın lideri olan Hürriyet’in bu olağanüstü başarısına küçücük de olsa katkıda bulunan biri olmak büyük bir onur.
Böyle bir şansa sahip olmak hiç kuşkusuz bütün Hürriyet çalışanlarını mutlu ediyor.
Dile kolay, tam 60 yıl zirvede kalmak...
Düşünüyorum da, ben bu altmış yılın 20 yılında varım.
Türkiye’nin büyük çalkantılarla geçen 20 yılında Hürriyet’in mutfağında çalışmak ve köşe yazmak...
Bir gazeteci için meslek madalyalarının en onurlusunu göğsüne takmak demektir bu.
Onun için size bugün dilimin döndüğü kadar Hürriyet’i anlatmak, bu onuru sizlerle paylaşmak istiyorum.
* * *
Ben gazeteciliğe 1968 yılı sonunda henüz 24 yaşındayken Milliyet’te başladım.
Beni gazeteye Milliyet’in efsanevi genel yayın müdürü Abdi İpekçi aldı.
Tam 18 yıl çalıştım Milliyet’te.
Gazeteciliğe gözlerimi orada açtım.
Hürriyet’e geçmem ise 1988 yılının ağustosunda oldu.
İki yıl çalıştığım Güneş Gazetesi’nden ayrılmıştım.
Hürriyet’in Genel Yayın Müdürü Çetin Emeç çağırdı ve "Hemen başla" dedi.
O gün bugündür Hürriyet’te çalışıyorum.
Meslek yaşamımın kaderinin çizilmesinde bu iki insanın rolü büyüktür.
Ne acıdır ki, bu iki insanın da kaderi aynı şekilde noktalandı.
İkisi de alçakça katledildi.
* * *
Hürriyet’in gücüne, toplum üzerindeki etkisine gelince...
Bunun üzerinde ciddi olarak durmak gerekir.
Bir gün Deniz Baykal bana şöyle dedi:
"Eğer Hürriyet çok değil, bir hafta AKP iktidarının ülkeye verdiği zararları manşetten verse bunlar perişan olur."
Baykal’ın bu kanısını pek çok politikacının da paylaştığına tanık oldum.
Hatta onlar daha da ileri gidip şöyle diyordu:
"Hürriyet bunları 1 hafta silkelese yıkılır giderler."
Yine bir gün bir toplantıda SHP Genel Başkanı Erdal İnönü’ye hatır sorunca çok mutlu bir ifadeyle şöyle demişti:
"Bugün gerçekten çok iyiyim. Çünkü sizde manşet oldum. Sabahtan beri partiye Türkiye’nin her yerinden telefonlar yağıyor. Genel Merkez’in santralı kilitlenmiş. Örgüt heyecan içinde ayağa kalkmış."
Sonra da bana şu soruyu sormuştu:
"Başka gazetelerde manşet olduğum zaman böyle bir hava yaşamıyoruz.Sayın Türenç sizce Hürriyet’in bu gücü nereden geliyor?"
* * *
Yirmi yıl içinde politika dünyasından, iş yaşamından, bilim ve sanat çevresinden ve bürokrasiden hep aynı sorular soruldu durdu bana.
"Hürriyet’in bu gücü nereden geliyor?"
Aslında bu sorunun yanıtı çok basit.
Hem eski patronumuz Erol Simavi’nin, hem de şimdiki patronumuz Aydın Doğan’ın bu soruya verdikleri yanıt hep aynı olmuştur:
"Hürriyet’in gerçek sahibi bizler değil, okurudur.Hepimiz sadece ve sadece ona karşı sorumluyuz."
Evet, Hürriyet halkın gazetesidir. Öyle de kalacaktır.
Çünkü Hürriyet’in gücünün ve etkisinin sihri budur.