ÇANKAYA’ya zorlu bir süreçten sonra çıkan Abdullah Gül’ün önünde birbiriyle çelişkili iki yol var.
Ya kendisini Cumhurbaşkanı olarak seçen partisinin rejim karşıtı isteklerine karşı koyacak.
Ya da Başbakan Erdoğan’ın önüne koyduğu kararname ve yasaları itiraz etmeden onaylayacak.
Yani, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı mı olacak?
Yoksa AKP iktidarının noteri mi?
* * *
Abdullah Gül’ün seçilmesini rejim açısından sakıncalı görenlerin kafalarında yanıt bulamadıkları sorular şunlar:
Şeriatçı dünya görüşüne sahip kişiler devletin kritik görevlerine atanınca bunların kararnamelerini veto edecek mi?
Devletteki şeriatçı kadrolaşmaya karşı çıkacak mı?
Rejimin temel değerleriyle çelişen yasaları TBMM’ye geri gönderecek mi?
Cumhuriyetin temel kurumlarına yapacağı atamalarda liyakat mı arayacak, yoksa siyasi çizgisine uygun kişileri mi seçecek?
Kendinden önceki cumhurbaşkanlarının sürdürdüğü laiklik ilkelerine bağlı kalacak mı?
Laikliğe, çağdaşlığa, cumhuriyetin temel değerlerine, Atatürk ilke ve devrimlerine, hukuka sahip çıkacak mı?
Bu sorulara olumlu yanıt vermek, tanıdığımız Abdullah Gül için zor.
Çünkü Cumhurbaşkanı bunları yaparsa partisiyle ipleri koparmak, içinden çıktığı tabanla ters düşmek durumunda kalacak.
Bunu göze alabilecek mi?
Abdullah Gül’ün böyle kararlı bir duruş sergilemesini beklemek biraz hayalcilik olur.
* * *
Hem Cumhurbaşkanı’nın, hem de eşinin önemli görevlerinden biri de devleti temsil etmektir.
O nedenle Gül çiftinin dünyaya verecekleri imaj, Türkiye açısından son derece önemlidir.
Oysa Gül ve eşi, bu açıdan avantajlı bir durumda değildir.
Dünyada devlet başkanları ile eşlerinin giyim kuşamları, hareketleri, davranışları, konuşmaları, halkla ilişkileri, toplumsal olaylara, çevre sorunlarına karşı duyarlılıkları titizlikle elden geçirilir.
Oysa Türkiye’nin "First Lady"si tesettürlüdür. Bu, modern Türkiye imajıyla nasıl bağdaşacak?
Çünkü Türkiye’de pek çok kişi tarafından ileri sürülen "İnsanların kafasının içi önemli, dışı değil" yaklaşımı, uygar dünyada kabul edilen bir argüman değil.
* * *
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden büyük mutluluk ve gurur duyan çok insan var Türkiye’de...
Ama buna karşı büyük kesim de Gül’ün Çankaya’ya çıkmasını içine sindiremiyor.
Çok sayıda kişi, seçimden sonra uykuları kaçacak kadar tedirginlik içinde.
Bu insanların endişeleri hafife alınmamalı.
Duygusal açıdan bu kadar ters kutuplara sürüklenen insanlarla bu toplumda birlik, beraberlik sağlanamaz.
Unutmamak gerekir ki, böyle bir ayrışma ortamının derinleşmesi Türkiye’ye büyük zarar verir.
Herkes, özellikle de iktidar, ülkemizin geleceği için uzlaşma sorumluluğu içinde hareket etmek zorundadır.
Ancak ne yazık ki Cumhurbaşkanı seçiminde bu sorumluluğa iktidar tarafından özen gösterilmedi.