Paylaş
Uygarlığın getirdiği rahat yaşamın olumsuz bir yanı var: Hareketsizlik ve şişmanlık.
Milyonlarca insan başbelası bu şişmanlıktan kurtulmak için yoğun çaba harcıyor.
Hatta bazılarımız morali bozulmasın diye tartıya bile çıkmıyor.
Çünkü aldığımız kiloları saklamak olanaksız. Elbise alırken veya diktirirken ister istemez fazla kilolar ortaya çıkıyor.
Eğer göğüs kafesinizin ve belinizin çevresi yarım santim genişlemişse 1.5 kilo aldınız demektir.
Genişleme 1 santimse 3 kilo, iki santimse 6 kilo şişmanladığınızı gösterir.
Kısaca kemerinizde genişleyen her delik en az 4 kiloya eşittir.
Bu durumda hemen kolları sıvayıp diyete, daha doğrusu işkence çekmeye başlamanız gerekir.
* * *
İzmirli iki arkadaşım var. Faruk ve Fahrettin. İkisi de yemeden içmeden keyif alan insanlar.
Doğal olarak ikisi de kilolu.
İkisi de doktorlar tarafından sürekli diyete mahkûm edilmiş.
Ama ikisi de zaman içinde yasakları delmede büyük ustalık kazanmışlar.
Örneğin Faruk üstünde tereyağ eritilmiş kallavi bir bonfileyi yemeğe hazırlanırken kendisine ters ters bakan eşine ve arkadaşlarına şöyle diyor:
‘‘Ne bakıyorsunuz öyle... Light bu, light... Dokunmaz...’’
Masadaki herkes ister istemez ‘‘Ha... o zaman başka... Afiyet olsun’’ demek zorunda kalıyor.
Bundan cesaret alan Fahrettin anında masadaki pirzolalara hamle ediyor ve tabağını dolduruyor.
O da kendisine ters ters bakanlara hışımla söyleniyor:
‘‘Ne bakıyorsunuz yahu... Bu da light... Dokunmaz...’’
Masadakiler hep bir ağızdan yine ‘‘Ha öyle mi? O zaman afiyet olsun’’ diyorlar.
* * *
Light'lar fazlalaşınca kilolar da alıp başını gidiyor. Fahrettin o zaman soluğu zayıflama kliniğinde almak zorunda kalıyor.
Orada geçirdiği cehennem günlerini ise şöyle anlatıyor:
‘‘Bize tam bir işkence yöntemi uygulanıyor. En az on kilo vermek için açlık çekerken bazı mankenler gelip 'Doktor bey 300 gram fazlam var, küre girmek istiyorum' demiyorlar mı onları parçalamamak için kendimi zor tutuyorum.’’
Fahrettin klinikten her seferinde 10 kilo vermiş dönüyor ama on gün içinde iki-üç kilo fazlasıyla eski haline dönüyor.
İki dostumla ilgili maceralar hep bu şekilde sürüp gidiyor. İkisi de ‘‘Light bu... Light...’’ diyerek ne bulurlarsa mideye indiriyorlar.
Afiyet olsun.
* * *
Bir diyet öyküsü de İhsan Sabri Çağlayangil ile Barlas Küntay'dan.
Milletvekiliyken birlikte sık sık Çiftlik Lokantası'na gidiyorlar.
Masaya oturur oturmaz İhsan Sabri Bey ‘‘Aman efendim buranın düğün çorbası pek lezizdir’’ diyor.
Yemeğe çorbayla başlıyorlar.
Ardından ‘‘Buranın tandır kebabı bir harikadır. Ağızda dağılır’’ diye ondan yiyorlar.
Yanında da halis zeytinyağlı çoban salata geliyor.
Sıra lokantanın ünlü iç pilavına geliyor. Afiyetle o da yeniyor.
Sonra bol zeytinyağlı taze fasulye...
Üstüne lokantanın ünlü bol kaymaklı ekmek kadayıfı...
Bütün bunları afiyetle yedikten sonra garsonu çağırıp kahve istiyorlar.
Garson ‘‘Kahveler nasıl olsun?’’ diye soruyor.
İkisi birden ‘‘Aman evladım biz perhizdeyiz sade olsun’’ diye yanıt veriyorlar.
Paylaş