BAŞBAKANLIK Müsteşarı Ömer Dinçer'in görevinden istifa etmesi gerekir.
O istifa etmiyorsa başbakan tarafından görevden alınmalıdır.
Siyasi İslamı savunan ve bu sistemin ülke yönetimine egemen olmasına inanan bir insan, laik demokratik cumhuriyet rejiminin tepesinde kalamaz.
Başbakan nedense bu konuda inatla susuyor.
Ama unutmasın ki, Ömer Bey görevde kaldıkça hem kendi başı, hem de iktidarının başı ağrıyacaktır.
Dinçer'in Başbakanlık Müsteşarlığı'na getirilmesi vahim bir hatadır.
Erdoğan bunu hiç onur meselesi yapmadan düzeltmek zorundadır.
Çünkü Ömer Dinçer yaptığı basın toplantısında hálá tebliğinin arkasında durduğunu söylüyor.
Konuyu ‘‘Cumhuriyet döneminde doğmuş bir insanın cumhuriyet aleyhinde laf etmesi için aklını peynir ekmekle yemesi lazım’’ diye geçiştirmeye çalışıyor.
Ömer Bey'in kastettiği cumhuriyetin laik demokratik cumhuriyet olduğunu hiç sanmıyorum.
Bugün bile arkasında durduğunu söylediği, kendisinin ‘‘bilimsel’’ olduğunu iddia ettiği, bana göre ise bilimsellikle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan tebliğinde tarif ettiği yönetim biçimi bal gibi bir İslam cumhuriyetidir.
* * *
AKP içinde belli bir kadro hiç kuşkunuz olmasın Sayın Ömer Dinçer'le aynı özlemler içinde.
Bunun örneklerini her gün görüyoruz. Zamanla bu örneklerin artacağından benim en ufak bir kuşkum yok.
Hele siz medyanın çizdiği inanılmaz pembe tabloların etkisiyle sandıktan çıkacak yerel seçim sonuçlarından sonra göreceksiniz neler olacağını.
Bu ülkede öyle bir aydın kesim var ki hiçbir değeri önemsemiyor. Sadece ve sadece kendi çıkarını düşünüyor.
Doğup büyüdüğü, kendisine uygar bir yaşam sunan cumhuriyete bile burun kıvırıyor.
Bakın AKP kadrosuna. Bu kadronun içinde Hüsrev Kutlu'lar var. Sayıları hiç de az değil.
Ama ANAP, DYP, hatta ve hatta DSP kökenliler, yani sosyal demokratlar da var. Uygar, dünya görüşleri tıpkı bizim gibi olanlar...
Bir tekinin bile gıkı çıkmıyor.
Bir tanesi bile hiç değilse kendi grubunda çıkıp ‘‘Ne oluyor arkadaşlar?’’ diye sormuyor.
Çağdışı olanları bırakın, ama çok sevdiğim ve inandığım bazı köşe yazarı arkadaşlarımı bile her gün içim şişerek okuyorum.
‘‘Bunların yüreklerinde cumhuriyete karşı küçük bir vefa, bağlılık ve sorumluluk duygusu yok mu?’’ diye şaşıp kalıyorum.
* * *
Ben ne zaman Ankara'ya gitsem, Pursaklar'dan, o devasa külliyenin önünden geçerken hep hayretler içinde kalırdım.
Oranın bir irtica yuvası olarak yapıldığını anlamamak için aptal olmak gerekirdi.
O koca inşaat yapılıp bitene kadar bir tek devlet kurumu ‘‘Nedir bu arkadaş, burayı ne amaçla inşa ediyorsunuz? Bunun kaynağını nereden, nasıl buluyorsunuz?’’ diye sormadı.
Şimdi gazetelerde yayınlanan fotoğraflarda o külliyenin ne amaçla kullanıldığını hep birlikte görüyoruz.
Ama irtica yanlılarıyla kol kola girenler ‘‘Canım ne var bunda?’’ diyebilirler.
İşte böyle diye diye cumhuriyetin kazanımlarının tek tek yok olup gidişini seyrediyoruz.
Hepimiz, en çok da çıkarları için irticayla kol kola girenler şunu iyi bilelim ki, yitirilen çağdaş değerler kolay kolay yeniden yerine konmaz.