1949 yılında Sovyetler Birliği atom bombasını patlatınca Amerika sarsıldı.
Amerikan yönetimi atomla ilgili gizli bilgilerin Sovyetler’e sızdırıldığına inanıyordu.
O nedenle tüm ülkeyi kapsayan bir soruşturma başlatıldı.
Hükümet 1950 yılında atom bombasının yapımına ilişkin bilgileri Sovyetler’e satan bir şebekeyi bulup çıkardığını açıkladı.
Kabak da Ethel ve Julius Rosenberg çiftinin başına patladı.
Rosenbergler atom sırlarını açıklamakla suçlanıp yargılandılar.
Bu olaylar üzerine Adalet Bakanı J.Howard McGrath ülkede çok sayıda vatan haini komünist olduğunu iddia etti.
* * *
İşte bu fırtınalı ve dumanlı havayı seven Joseph McCarthy adlı Wisconsin Senatörü de sahneye çıkarak 1950 yılında ülkede azılı komünistler olduğunu öne sürdü.
Komünist olarak suçladığı insanların Amerika’nın düşmanı olduğunu söyledi.
McCarty’nin elinde iddiaları geçerli kılacak bir tek delil bile yoktu.
Mesleği avukat olan McCarty bir anda ülkenin en ünlü insanı oluverdi.
Siyasette hızla yükselerek Senato Amerikan Düşmanı Faaliyetler Komitesi Başkanlığı’na getirildi.
Komite komünistlerle ilişkilerinden kuşkulandığı çok sayıda insanı sorguladı.
Bu cadı avının sonunda binlerce insan işinden atıldı.
Arkadaşlarını ihbar edenler paçayı kurtardı ama yaşamları boyunca utanç içinde yaşamak zorunda kaldı.
Hayatı mahvolanlar arasında ünlü sanatçılar da vardı.
Baskılara direnip McCarty’nin istediği ihbar belgelerini imzalamayanlar, yani arkadaşlarını satmayanlar ise yıllarca işsiz kaldı, aileleri dağıldı.
Hepsi cehennem hayatı yaşayıp perişan oldu.
1954 yılında iş o kadar çığrından çıktı ki siyasetçiler, askerler, bürokratlar da McCarty’nin hedefi oldular.
Senatör çizmeyi aşmıştı.
1954 yılında "senato geleneklerine aykırı davranmak"tan suçlu bulunarak görevinden alındı.
O yıllar Amerika için kapkara bir utanç dönemi olarak tarihe geçti.
* * *
Ben bu yazıyı yıllar önce yazmışım.
Bugün yaşadığımız olayları ürkerek izliyorum ve ülkem adına büyük endişeler duyuyorum.
İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek’in polis tarafından sabaha karşı evlerine baskın yapılarak gözaltına alınmalarının mantığını anlamakta güçlük çekiyorum.
Eğer bu insanlarla ilgili birtakım kuşkular varsa, savcı kendilerini makamına davet eder ve ifadelerini alırdı.
83 yaşındaki bir yazarın, 8 yıl Türkiye’nin en büyük üniversitesinin rektörlüğünü yapmış bir bilim adamının ve bir parti başkanının böyle bir muameleye tabi tutulması kabul edilebilir bir durum değil.
Yoksa AKP’ye açılan kapatma davasının intikamı böyle mi alınıyor?
Bildiğim kadarıyla İlhan Selçuk’un yanından bir saniye bile ayrılmayan devlet tarafından verilmiş bir koruma polisi vardı.
Devlet İlhan Selçuk’un nereye gittiğini, kimlerle konuştuğunu zaten biliyordu.