Paylaş
Geçenlerde Erol Günaydın ile İsmet Ay'ın bir kanalda yaptıkları söyleşi beni yıllar öncesinin Beyoğlu'suna götürdü.
O yılların Beyoğlu'su bugünden çok başkaydı.
Hele Kulis... Birisi kolları sıvayıp 30 yıl önceki o barı mutlaka yazmalı. Atlas Sineması'nın girişinde hemen soldaki o küçük barı...
Ben Kulis'in görkemli dönemlerine yetiştim. Ama başdöndürücü dünyasını yeterince yaşayamadım.
Daha doğrusu dostluklarıyla, kavgalarıyla, gırgırlarıyla ve de hüzünleriyle dopdolu o mekánı yansıtacak kadar yaşayamadım.
Kulis'in sahibi Corç'tu.
O küçük bardan içeri girince hemen sağda bir Amerikan bar vardı. Barın önündeki sandalyeler her zaman dolu olurdu.
Bazıları barda tünemeye meraklıydı. Onlar yılların verdiği alışkanlıkla hep orada otururlar, yemek yemezler, sadece içerlerdi.
Ben barda tünemeyi sevmezdim. Rahmetli Turhan Aytul da tersi...
Bara tünediğimiz zaman suratım asılırdı. Bunu anlar, bana uzun uzun açıklama yapma gereğini duyardı:
‘‘Benim jenerasyonum barcıdır. Bu alışkanlığın nedeni parasızlıktır. Biz yıllarca buralarda yiyemedik. Paramız az olduğu için sadece içki içebildik. Onun için barda tünemeye alıştık. Şimdi paramız var ama alışkanlık işte. Masada rahat edemiyoruz.’’
Rahmetli istediği için o sipsivri dönerli bar iskemlelerinde otururduk.
* * *
Kulis, kültürle dopdolu insanların buluşup bir süre sohbet ettiği, zaman zaman ağız dalaşına girip birbirini zarif bir şekilde iğnelediği veya övgüler yağdırdığı renkli bir dünyaydı.
Her türlü yazar, çizer ve sanat adamının her gün uğramadan edemediği bir büyük kültür okuluydu...
Espri bu dünyanın gıdasıydı. İnanılmaz güzellikler yaşanır, sık sık patlayan kahkahalar o küçücük salondan İstiklal Caddesi'ne taşardı.
Bir gün ünlü tiyatrocu Muzaffer Hepgüler gelmiş bara tünemiş.
Bir gözü kapalı, içki istemiş. Barmen altında bir hergelelik olduğunu sezdiği için tek gözünü neden kapattığını sormamış.
Kimse sormamış. Herkes tuzağa düşecek kekliği beklemeye başlamış.
Sonunda bir saftirik çıkmış ve tek gözünü niye kapadığını sormuş.
Hepgüler, son derece ciddi olarak ‘‘Sol güzümü dinlendiriyorum’’ demiş.
* * *
Rahmetli Zeki Müren'in şiire merak sardığı günler...
Kulis dünyası ise ünlü ses sanatçısının yazdıklarını şiirden saymıyor.
Sanatçının radyolarda sözcükleri çatlata çatlata okuduğu ‘‘Simidinde susam olsam... Sen anneannemin reçeli kadar tatlısın’’ türden dizeleri içeren şiirlerini Kulis sakinleri hiç beğenmiyor.
İşte o günlerden birinde rahmetli, bir hışımla girmiş Kulis'ten içeri...
‘‘Corç yetiş, mahvoldum.’’
Gerçekten de Zeki Müren'in hali perişan, iki eli simsiyah.
Corç, durumu görünce, ‘‘Ne yaptın ellerini böyle’’ diye sormuş.
‘‘Sorma... Aklıma nefis bir dize geldi... Hemen bir káğıt parçası buldum ve yazmak istedim. Ama körolası stilo patladı...’’
O sırada barda tünemiş olan tiyatrocu Erol Günaydın dayanamayıp lafı patlatmış:
‘‘Ne yapsın zavallı stilo o felaket şiirlere dayanamamış.’’
Zeki Müren'in korkusundan herkes sessiz sedasız gülmüş.
Evet birisi oturup mutlaka Kulis'i yazmalı.
Eşsiz zenginliklerle dolu o dünyayı yaşayanlar giderek azalıyor.
Zaman daralıyor. Birileri elini çabuk tutmalı.
Paylaş