Bırakın konuşsunlar

"BEN konuşan Türkiye’yi arıyorum..."

Bu slogan Demirel’in yasaklı olarak dört duvar arasında oturduğu günlerdeki feryadıydı.

"Konuşan Türkiye"nin, yani demokrat Türkiye’nin değerini konuşmasının yasak olduğu yıllarda herkesten daha fazla anlamıştı Demirel...

Daha sonra yasaklar kalktı ve Türkiye daha fazla konuşur hale geldi.

Ama hálá tam anlamıyla konuşamıyor Türkiye.

Bazı konular hálá ambargolu.

Oysa herkes, ama herkes aklındaki, vicdanındaki sesi hiç sakınmadan söyleyebilmeli.

Herkes de bu konuşmaları olgunlukla ve sabırla dinleyebilmeli.

Öfkelenmeden, bağırmadan...

Konuşanı şiddet kullanarak susturmaya kalkmadan...

Söylenenlere katılsak da katılmasak da, işimize gelse de gelmese de konuşmanın kutsallığına saygılı olmalıyız.

Eğer saygın, demokrat bir toplum olacaksak "Konuşan Türkiye"yi inançla yaratmalıyız.

* * *

Benim çocukluğum hep yasaklarla geçti.

Biz komünist sözcüğünden öcü gibi korkardık.

Bizi öyle koşullandırmışlardı.

1961 Anayasası sayesinde bu korku azaldı.

Birdenbire o güne kadar alışmadığımız, bilmediğimiz bir özgürlük havası doldu ciğerlerimize.

Ama bu güzel günler 12 Mart 1971’deki müdahale ile kapkara bir kabusa dönüştü.

Bir gecede binlerce insan evlerinden alınıp cezaevlerine tıkıldı.

Ben gepegenç bir gazeteci olarak İlhan Selçuk, Çetin Altan ve daha pek çok yazar ve aydının yargılanmalarını izlemek zorunda kaldım.

Uzun, çok uzun yıllar "Susan Türkiye"yi yaşadık.

Tam biraz nefes alır gibi olduk, bu kez de 12 Eylül 1980 darbesi geldi vurdu.

Yine susmak zorunda kaldık.

Bütün bu suskunluk dönemleri Türk demokrasisinin cılız ve bodur kalmasına neden oldu.

Onun için diyorum ki şiddeti içermedikçe bırakın isteyen istediğini söylesin.

Herkes, ama herkes kafasındakileri açıklasın, yüreğindekileri döksün.

* * *

Konuşulanları beğenmeyenler de konuşsun. Onlar da düşüncelerini açıklasın.

Onlar da karşıt görüşlerini ileri sürsünler.

Bağırmadan, saldırmadan yapsınlar bunu.

Sadece kendimiz gibi düşünenlerin konuşmasına izin veren bir demokrasi demokrasi olmaz.

Bu olgunluğa ulaştığımız zaman aramızda kemikleşen sorunların yumuşadığını görürüz.

Çözülemez sandığımız anlaşmazlıkların giderek azaldığına tanık oluruz.

Bu bizi daha hoşgörülü, daha uygar bir toplum haline getirir.

Kavgalar, itişmeler, kakışmalar son bulur.

Toplumun itici gücü daha da güçlenir, insanlarımız daha üretken, daha yaratıcı olur.

O zaman Türkiye dünyada daha saygın bir yer elde eder.

"Konuşan Türkiye"ye ambargo koymak bu ülkeye yapılan, yapılacak en büyük kötülüktür.

Aynı zamanda tarihin hoşgörü imbiğinden süzülüp gelen bu topluma karşı en büyük haksızlıktır.
Yazarın Tüm Yazıları