TAYYİP Bey’e toz kondurmaya yürekleri el vermeyen meslektaşlara bakıyorum da "Ama..."lara başladılar.
Hep böyle olur, iktidarlar gerçek yüzlerini gösterince işler değişir.
Neyse, sonradan AKP’li olan meslektaşların bir bölümü Tayyip Bey’in kendine özgü demokratlığını ufak ufak çözüyorlar.
Dönüşüm yalnız medyada da değil, iş çevrelerinde de var.
Çoğu AKP’ye oy vermiş olsalar da şimdi hepsi bir tedirginlik içinde.
Sanırım laik demokratik cumhuriyet için beliren tehlikenin kokusunu aldılar.
* * *
Bugünü yaratan, demokrasiyi yobazların elinde oyuncak haline getiren çapsız politikacılardır.
Ülke bugün onların oy uğruna irticai kesimlere verdikleri ödünlerin faturasını ödüyor.
Ankara’da, tedirginlik var. Özellikle de AKP’li çevre gereksiz bir "darbe" endişesi içinde.
AKP ve yandaşları endişeleneceklerine askeri kışlasında tutmanın iktidarın görevi olduğu öğrensinler.
İktidarlar irticaya prim vermez, rejimle oynamaz, ülkeyi doğru dürüst yönetirse kimse darbe marbe yapamaz.
Bunun da ilacı demokrasidir.
Ama AKP’nin yürüttüğü "hülle demokrasisi" değil.
Demokratlığa oynayıp, ülkenin başına İslam şalını geçirmeye kalkmak ise hiç değil.
* * *
Şu güzelim kutsal ramazanda yaşadıklarımıza bakın.
Her yerde yobazlıklarla, dayatmalarla karşılaşıyoruz.
Devlet kurumlarında insanlara oruç ve namaz baskısı yapılıyor.
Yurdun her yerinde sosyal yaşama müdahaleler var.
Lüks lokantalar bile iftar menüleri düzenliyor, içki servisi yapmıyor.
İbadetler, iftarlar çadır ve sokak şovlarına dönüştürülüyor.
* * *
Önceki gün bir meslektaş başından geçen olayı anlattı.
Kadıköy’den simit evinden simit alıp paketletmiş. Sonra otobüs durağına geçmiş.
Beklerken dayanamayıp paketi açmış ve bir lokma simidi koparıp ağzına atmış.
Lokmasını çiğnerken bir halk otobüsü gelmiş, bizim arkadaş da atlamış.
Bilet almak için para uzatmış, sakallı biletçi ters ters bakmış:
"Sen oruç yiyorsun...İn aşağı... Burası Müslüman otobüsü."
Bizim arkadaş haklı olarak diklenmiş:
"Sen beni nasıl indirirsin otobüsten.Sana ne benim oruç yiyip yemediğimden."
Otobüstekilerin bazısı "Aşağı in" demiş. Bazısı da "Burası İran mı? Ne karışıyorsunuz" diye tepki göstermiş.
Tartışma büyümüş. Şoför otobüsü kenara çekip arkadaştan aşağı inmesini, aksi takdirde otobüsü hareket ettirmeyeceğini söylemiş.
Tartışma itiş kakışa dönmüş.
Sonunda arkadaşı tutanlar baskın çıkmış, şoför çaresiz hareket etmiş.
Hikáyenin sonunu arkadaştan dinleyelim:
"Neyse Zeynepkamil’e geldik, ben indim.Bir de elimi cebime attım ki itiş kakış sırasında bizim telefon gitmiş.Yapacak bir şey yok.Otobüsünarkasından baktım, Allahınızdan bulun dedim."