Başbakan’ın iki büyük hatası

BAŞBAKAN grup konuşmasında Anayasa Mahkemesi’ne yüklenirken şöyle dedi:

"Ben yaptım oldu anlayışı, demokratik hukuk devletinin kimyasını bozar."

Oysa ilk günden beri bu anlayışı en pervasız bir şekilde kullanan kendisi.

Devlet yönetiminde, dış politikada, ihale düzeni ve yatırımlar konusunda, hatta Anayasa değişikliğinde neyi kiminle paylaştı?

İşin özeti şu: Başbakan, Anayasa Mahkemesi’nde Haşim Kılıç ile Sacit Adalı gibi 11 üye istiyor.

Başbakan iktidara geldiğinden beri de kendisine engel çıkarmayan bir anayasa yapmayı düşlüyor.

Onun istediği anayasayı kimsenin desteklemeyeceğini de bildiği için bunu gizlilik içinde yapmayı deniyor.

Son bir yılda yürüttüğü siyasi strateji gözden geçirilirse Erdoğan’ın iki büyük hata yaptığı görülür.

Birincisi, Bülent Arınç’ın, "Bu Meclis dindar bir cumhurbaşkanı seçecek" dayatmasına sessiz kalması.

Seçimden sonra ise Bahçeli’nin, Abdullah Gül’ün seçilebilmesi için 367 engelinin aşılması konusunda verdiği desteğe direnememesi ve Gül’ün cumhurbaşkanlığına engel olamaması.

İkincisi, türbanın Anayasa yoluyla serbest bırakılması konusunda Bahçeli’nin "Hodri meydan"ına boyun eğmek zorunda kalması.

* * *

Erdoğan bu iki büyük hatasının faturasını ağır ödedi.

Hem dindar cumhurbaşkanı seçmek, hem türbanı Anayasa’ya sokmak, partisi hakkında kapatma davası açılmasının en önemli gerekçesi oldu.

Gül’ün seçilmesiyle Çankaya, rejimin supabı olma özelliğini yitirdi.

Köşk, AKP iktidarının bir noteri gibi çalışmaya başladı.

Türbanın Anayasa’ya sokulması ise laikliğin ortadan kaldırılmasının ilk adımı olarak kabul edildi.

Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi, türban olayıyla ilgili Anayasa değişikliklerini reddetti.

Bu karar AKP içindeki şahinleri ve partinin basındaki militan kalemşorlarını çıldırtmaya yetti.

Bunlar, akla hayale gelmez yollar önerdiler.

Yüksek mahkeme üyelerine tehditler yağdıracak kadar kendilerini kaybettiler.

Bütün bunların üzerine bir de kapatma kararı gelirse AKP bunun altından kalkabilir mi?

Halk şöyle düşünebilir: "Ona bu kadar oy verdik. ’Ülkeyi güzel güzel yönet, sıkıntılarımıza çare bul’ dedik. Ama o önüne gelenle kavga etti. Kavganın sonu olmadığını göremedi."

* * *

Bir politikacı, politikanın bu kadar önemli hataları kaldırmayacağını bilmelidir.

Politikacının görevi, kavga etmeden, gerginlik yaratmadan, rejimin değerleriyle, kurallarıyla oynamadan ülkeyi yönetmektir.

Eğer Erdoğan, "Dindar bir cumhurbaşkanı yanlış olur" diyebilseydi ve partilerüstü, tarafsız bir kişiliği Çankaya’ya seçtirebilseydi neler olurdu onu düşünmekte yarar var.

Tarafsız bir cumhurbaşkanı, türbanın Anayasa’ya sokulmasının rejim açısından sakıncalarını görür ve Anayasa değişikliğini geri çevirirdi.

Tayyip Bey’e bu değişiklikte ısrar etmemesini telkin eder, bu ısrarın rejimi ciddi olarak sıkıntıya sokacağını anlatırdı.

Bunun yararı olur muydu?

Buna kesin bir yanıt verilemez ama en azından Çankaya’nın laik, demokratik rejim için bir supap görevini yürüttüğü güvencesi toplumu rahatlatırdı.

Ama olmadı. Erdoğan hem kendisi, hem de partisi için yaşamsal olan bu gerçeği göremedi.

Şimdi Arınç ile Bahçeli’nin tuzaklarına düşmenin faturasını ödüyor.
Yazarın Tüm Yazıları