BİR arkadaşım geçen gün şöyle dedi: "O ibret verici fotoğrafı kesip sakladım."
Suudi Kralı’nın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı sağına, Başbakan’ını ise soluna oturtup çektirdiği o fotoğraf..
Dünkü Sabah Gazetesi’nde Muharrem Sarıkaya’nın yazdığına göre Cumhurbaşkanı Gül, medyanın ve muhalefetin gösterdiği tepkilere çok üzülmüş.
Cumhurbaşkanı şunu iyi bilsin ki, o fotoğraf milyonlarca insanı üzmekle kalmadı, kahretti.
Ben meslek yaşamımda 7 cumhurbaşkanı gördüm.
Kendilerinin dönemi dışında hiç böyle bir olay yaşadığımı anımsamıyorum.
Gül, Suudi Arabistan Kralı’nı bazı nedenlerle çok önemseyebilir.
İyi bir ev sahipliği yapmak isteyebilir.
Ama bütün bunları yaparken ülkesinin onurunu zedeleyecek bir davranışta bulunamaz.
Kendisinden öncekilerin hiçbiri bunu yapmadı.
Abdullah Gül şunu unutmasın ki o koltuk Atatürk’ün koltuğudur.
O koltukta oturmanın sorumluluğu ağırdır.
Eleştirilere üzüleceğine, onları değerlendirip özeleştiri yapsın.
* * *
Başbakan için de aynı şey geçerlidir.
"Sen Teksaslıysan ben de Kasımpaşalıyım" üslubunu bir başbakan böylesine önemli bir görüşmede kullanmamalıdır.
Ben bugüne kadar başbakanlık yapan hiç kimsenin böyle bir üslup kullandığına tanık olmadım.
Demek ki Başbakan, bu tip söylemlerini ikili görüşmelerde kullanıyor.
Merak ediyorum, Erdoğan bu sözlerle Bush’a ne anlatmak istemiş olabilir?
"Ben kül yutmam, bana numara çekme... Sen korkusuz kovboysan, ben de yürekli delikanlıyım" mı demek istedi?
Ben anlayamadım. Bilmem anlayanınız var mı?
Malum koronun uydurduğu masal
ŞU Vahdettin işini bir sonuca bağlayalım.
Çünkü malum koro, "Vahdettin’e hain diyenlerin hain olduğunu" söyleyip duruyor.
Bu koro, Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderenin ve yanına vatanı kurtarması için dünya para verenin "Vahdettin Han" olduğunu iddia ediyor.
Gerçeği özetleyelim ki kafalarda kuşkular kalmasın.
21 Nisan 1919’da İngiliz Yüksek Komiseri General Calthorpe, Osmanlı hükümetine bir nota vererek Samsun bölgesinde yaşayan Rumlara bazı saldırılar olduğunu belirtiyor, bunun derhal önlenmesini istiyor.
Aksi takdirde Karadeniz bölgesini işgal edeceklerini bildiriyor.
Böyle bir işgalin tahtını iyice tehlikeye sokacağından telaşlanan Vahdettin, derhal Sadrazam Damat Ferit’i çağırıyor.
Bu sorunu ancak Mustafa Kemal Paşa’nın çözebileceği kararına varılıyor ve durum kendisine bildiriliyor.
Anadolu’ya geçebilmek için fırsat kollayan Mustafa Kemal, görevi seve seve kabul ediyor ancak bazı yetkiler istiyor.
Atatürk’ün istediği yetkiler şunlar:
"Samsun’dan başlayarak bütün Doğu vilayetlerinde bulunan kuvvetlerin komutanı olmak ve bu kuvvetlerin bulunduğu vilayetlerin valilerine doğrudan doğruya emir verebilmek."
Bu yetkileri alan Mustafa Kemal, hemen Samsun’a hareket ediyor.
Onun amacı, Anadolu’da direniş hareketini başlatmak.
Samsun’a ayak basar basmaz da Vahdettin’e ve saraya rağmen...
Görevden azledilip asi ilan edilmesine rağmen...
Kurtuluş Savaşı ateşini yakıyor, halkı etrafında toplayarak düşmanı ülkeden sürüp çıkarıyor.