"Sen bilirsin ne oluyor? Olaylar beni korkutuyor."
AKP yandaşları dışında herkes korku ve endişe içinde.
Hiç kimse telefonla konuşmak istemiyor, "Telefonda olmaz, buluşunca sana uzun uzun anlatırım" diyor.
Telefonların uluorta dinlenmesi, insanların yüreğine korku düşürmüş.
AKP hükümetine karşı olan insanlar, yaptıkları telefon konuşmalarının bir gün kendilerine karşı kullanılacağına inanıyor.
O nedenle özgürce konuşan insanlar artık susmak zorunda olduklarını hissediyor.
Eşiniz, dostunuz, dinlenmediğine emin olmadan telefonla konuşmuyor.
Bunlar sıradan insanlar da değil.
Aralarında AKP’li bakan ve milletvekilleri bile var.
* * *
Anamuhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Baykal, başlatılan ve pervasızlık içinde yürütülen insan avının ancak darbe dönemlerinde görüldüğünü söylüyor.
Aynı değerlendirmeyi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da yapıyor.
Hisarcıklıoğlu, insanlarımızın korkularını şöyle anlatıyor:
"Akşam yatağa yatarken sabah nasıl bir Türkiye ile karşılaşacağımız endişesi içinde olmak istemiyoruz."
TÜSİAD açıklama yapıyor ve "Aman demokrasi ve hukuka güven zedelenmesin" diyor.
TİSK, barolar, meslek ve sivil toplum kuruluşları gelişmelerden endişe duyduklarını söylüyorlar.
Eski AİHM yargıcı, sabaha karşı alıp götürülen insanlara gözaltı nedeninin hemen bildirilmesi gerektiğini söylüyor, "Tutukluluk makul süreyi aşmamalı" diyor.
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Cumhurbaşkanı’na hemen devreye girmesi çağrısında bulunuyor.
* * *
Şimdi bazı can alıcı soruları soralım:
Bir hukuk devletinde, hukuk dışı yöntemlerle toplanan delillere dayanarak ve gerekçe gösterilmeden insan avına çıkılır mı?
Kaçma ve delilleri karartma olasılığı söz konusu olmayan insanları evine baskın yaparak kargatulumba alıp götürmek, demokrasi ve insan hakları ihlali değil mi?
Tutuklanan zanlıların insan hakları çiğnenerek aylarca hapishanelerde yatırılması, hukuk devletinde kabul edilebilir mi?
Savcıların ve polislerin, soruşturma sürerken yandaş medyaya delillendirilmemiş bilgileri sızdırmaları ve zanlıların karalanmasına neden olmaları doğru mu?
Yıllarca terörle mücadele etmiş insanların, hükümeti devirmek için terör örgütü kurmakla suçlanması mantığa sığar mı?
Yaşamları boyunca bir araya gelmesi bile mümkün olmayan insanları aynı suç sepetine koymak, hukuku zorlamak değil mi?
Ya muhalefet yapan işadamlarını, gazetecileri, önüne gelen herkesi darbeci diye içeri almak?
Son iki soru da şöyle:
Anayasa’ya göre, kurumlararası dayanışma ve uyumu sağlamakla görevli olan Cumhurbaşkanı ne yapıyor?
3 Kasım 2002 öncesi Türkiye’sinde bu korkular, bu endişeler var mıydı?