Tufan Türenç

Neşe dolmayan bir 23 Nisan yazısı...

23 Nisan 2007
YER Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu...Sahnede Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve yaşları 10-14 arasındaki çocuklardan oluşan Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası... Dinleyiciler arasında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile eşi Semra Sezer de var.

Şef Rengim Gökmen...

Konserden önce Şef Gökmen şu kısa konuşmayı yapıyor:

"Sayın Cumhurbaşkanımız Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası Türk çocuklarına bir mesaj vermek için kuruldu. Bu da müziği, doğayı, insanı ve yaşamı sevmektir.

Bizler çocuklarımıza birer çalgı verebilirsek, onlar da ellerine silah almak istemeyeceklerdir."

Şef Rengim Gökmen’in 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle verilen konser öncesi söylediği bu anlamlı sözler başta Cumhurbaşkanı Sezer ve eşi olmak üzere salonu dolduran izleyiciler tarafından uzun uzun alkışlandı.

Her iki orkestranın Atatürk ve arkadaşları için seslendirdiği Ludwig van Beethoven’ın 5. Senfonisi’nden bir parçayla başlayan konser büyük beğeni topladı.

* * *

Yer, geçen yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Salonu...

Her yıl olduğu gibi Meclis Başkanı’nın yerine bir çocuk oturacak.

Geleceğimiz olan çocuklarımızın temsilcisi olarak onların adına bazı mesajlar verecek.

Her yıl yinelenen bu sahne törene katılanlar tarafından heyecanla bekleniyor.

Ancak bu kez başkanın koltuğuna bir çocuk yerine, sakalı ve bıyıkları çıkmış bir delikanlı oturuyor.

Meclis Başkanı da bu duruma müdahale edeceğine bu garip sahneyi tebessümler içinde mutlulukla izliyor.

Çocuk diye kürsüye çıkarılan delikanlı imam hatipli ve 21 yaşında...

Basına, bu delikanlının yaşının okula bir süre ara vermek zorunda kaldığı için büyük olduğu bilgisi veriliyor.

Başkanlığı geçici olarak devralan delikanlı yaptığı konuşmada 23 Nisan’la ilgili duyguları yerine imam hatiplerin sorunlarını anlatıyor.

Üniversitelere giriş için önlerinin kasıtlı olarak kapatıldığını, buna isyan ettiklerini söylüyor.

Delikanlının sözleri Meclis Başkanı Arınç, AKP’li milletvekilleri ve izleyiciler tarafından coşkuyla alkışlanıyor.

Geçen yıl 23 Nisan’da milletin meclisinde böyle bir gariplik yaşanıyor.

* * *

Güzide Tuzcu...

Cumhuriyet’le yaşıt emekli bir öğretmen...

Atatürk’ün öğretmenlerinden...

Geçenlerde evine hırsızlar girip onun gençlik yıllarına ait anılarla dolu bazı eşyalarını alıp götürüyorlar.

Güzide Tuzcu anlatıyor:

"Hırsızların alıp götürdüklerine üzülmedim.

Ama oturdum iki gün ağladım. Durmadan ağladım.

Neye biliyor musunuz?

Çocuklarımı iyi yetiştiremediğime ağladım.

Onları Atatürk’ün istediği gibi eğitemediğime ağladım.

’Demek ki ben görevimi iyi yapamamışım’ diye ağladım.

Çocuklarıma iyiliği, güzelliği, insan sevgisini, çalışkanlığı, dürüstlüğü ve yurt sevgisini iyi öğretememişim diye ağladım.

Ülkemin bugünkü haline ağladım."
Yazının Devamını Oku

Muasır medeniyetler galiba hayal oluyor

21 Nisan 2007
BU cinayetler Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıp, Doğu’ya doğru itiyor. <br><br>Türkiye’nin Avrupa’dan kopmasını isteyenlerle, Ortadoğulu olması hayallerini kuranları da sevindiriyor. "Dinci-ırkçı" koalisyonu ele ele vermiş bayram ediyor.

Dün sabah Alman CSU’lu iki milletvekiliyle sabah kahvaltısında karşılıklı değerlendirmelerde bulunduk.

Dr. Peter Ramsauer, CSU’nun Federal Meclis Grup Başkanı, Peter Reuss CSU Federal Milletvekili.

Konuşmaların hemen hemen tamamı 3 konuda yoğunlaştı:

Malatya cinayeti... Türkiye AB görüşmeleri... Türkiye’nin bölgede üstlenmesi gereken rol...

Her iki milletvekilinin görüşleri özetle şöyle:

Türkiye’de çok önemli reformlar yapıldı. Çok büyük adımlar atıldı.

Türkiye Avrupa Birliği konusunda kararlı ve istekli.

Avrupa Birliği ile Türkiye, görüşmeleri germeden, sabırla götürmeli.

Türkiye bu süreçte ne kadar AB’ye yaklaşırsa iş o kadar kolaylaşır.

Türkiye’nin bölgede üslenebileceği rol çok önemli. Özellikle AB ile İran konusunda aracılık yapabilir. Türkiye bu açıdan çok önemli bir ülkedir.

* * *

Her iki milletvekili Türkiye’nin Avrupa için vazgeçilmez olduğunu özellikle vurguluyorlar.

Ancak...

Son cinayetin de ortaya koyduğu gerçekler, Türkiye’nin henüz Avrupa’ya hazır olmadığı inancını güçlendiriyor.

Siyasi ve ekonomik eksikliklerin yanında Türkiye’nin öteki dinlere karşı hoşgörü olgunluğu da yetersiz.

Çünkü bu konudaki hoşgörü havasının giderek bozulduğu görülüyor.


İslam fanatizmi ile ırkçılık giderek yükseliyor.

Avrupa bunu endişe ile izliyor.

Her iki milletvekili de bu cinayetlerin Avrupa’da büyük bir olumsuzluk havası yarattığını vurguluyor.

Malatya cinayetinin Avrupa’daki yansımaları böyle.

Bu iklimin sürmesi Avrupalı olmak isteyen Türkiye’nin yolunu tıkıyor.

* * *

O açıdan Türkiye’nin bu cinayetleri hızla önlemesi gerekiyor.

Yoksa bunun faturasını çok ağır öderiz.

Poliste çok ciddi bir zafiyet var.

Bir an önce bunun giderilmesi gerekiyor.

Türkiye’yi yönetenlerin olayı lanetlemelerine, nefretle kınamalarına içerde ve dışarıda artık kimse inanmıyor.

Her cinayet boşlukta kalıyor. Aylarca, hatta yıllarca sürdürülen soruşturmalar bir sonuç vermiyor.

Bir çözüme ulaşılamaması bir sonraki cinayeti planlayanları cesaretlendiriyor.

Malatya küçük bir il.

Öyle uzun uzun istihbarat yapmaya filan gerek yok. Halkın konuştuklarına, yapılan ihbarlara ciddiyetle eğilinse bu insanların korunmaları gerektiği ortaya çıkar.

Polisin görevi cinayetleri engellemek olmalıdır.

Cinayet işlendikten, insanlar doğrandıktan sonra olayı nefretle kınamak hiçbir işe yaramaz.

Ülkeyi yöneten hükümet, önce kendi içinde, sonra poliste sorumlulardan hesap sormalı.

İhmali olanlar derhal istifa ettirilmelidir.
Yazının Devamını Oku

Erdoğan çıkmazsa...

20 Nisan 2007
BEN başından beri Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olacağına inanıyorum. <br><br>Bana göre Erdoğan’ın adaylığını iki olasılık önleyebilir. Birincisi, askerin uyarısı...

Bunun olması kabul edilemezdi. Olmadı da zaten.

Genelkurmay Başkanı, basın toplantısında bunu açık açık söyledi.

İkinci olasılığa gelince...

Erdoğan, ülkesine hizmet etmek için cumhurbaşkanı olmaktan vazgeçer.

Özverili bir lider olarak partisinin başında seçime girer ve daha güçlü gelir.

Anayasa’yı değiştirip "başkanlık" sistemini getirir.

Cumhurbaşkanlığı süresi 5 yıla indirilir, ancak iki kez seçilme hakkı konur.

Beş yıl sonra da 7 yıl değil, on yıl oturmak için başkan olarak Çankaya’ya çıkar.

* * *

Dünkü MKYK toplantısında benim aklıma gelen bu olasılık dillendiriliverdi.

Başbakan, cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra gelecek dönem için 5+5 modeline dönük bir çalışma başlatacaklarını söyledi.

(Şimdilik başkanlık sisteminden söz etmiyor.)

Bakalım göreceğiz.

Başbakan’ın hepimizi şaşırtacak kararının arkasından bu plan çıkacak mı?

Erdoğan başından beri hiçbir zaman uzlaşmadan yana olmadı.

DYP ve Anavatan’la görüşmesinin tek nedeni, Anayasa Mahkemesi’nin ne karar vereceğini kestiremediği için 367 riskini göze almak istememesi.

Demirel’in, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili değerlendirmesi doğru:

"Cumhurbaşkanı seçimi 3 Kasım 2002 günü sona erdi. Yapılacak olan prosedürün yerine getirilmesinden ibaret olacaktır."

Demirel,
halkın bu konuda söylediklerini çok önemli buluyor ama belirleyici olamayacağını söylüyor.

Haklı, çünkü cumhurbaşkanını halk seçmeyecek. AKP milletvekilleri seçecek.

Oylar da Erdoğan’ın isteğine göre sandıklara atılacak.

* * *

Yukarıdaki iki olasılık dışında hiçbir gerekçe Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışına engel olamaz.

Ancak esas sorun, Erdoğan’ın Çankaya’da tarafsız bir cumhurbaşkanlığı yapıp yapamayacağı.

Bunun için şu sorulara olumlu yanıt verebilmek gerekiyor:

AKP’nin bugüne kadar rejim açısından sakıncalı olduğu gerekçesiyle Çankaya’dan dönen yasaları aynı duyarlılıkla değerlendirip veto edebilecek mi?

Cumhuriyet kurumlarıyla sürdürdüğü kavgaya son verebilecek mi?

Rejim karşıtı görüşlere sahip insanların devletin kritik yerlerine atanmasına karşı çıkacak mı?

AKP’nin kadrolaşmasına engel olacak mı?

Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkacak mı?

Tarikatların devletteki etkinliğine son verilmesi için ağırlığını koyacak mı?

Devlet kurumlarının uyum içinde çalışmasını sağlayacak mı?

Erdoğan veya yerine Çankaya’ya çıkaracağı kişi için bu sorulara olumlu yanıt verilebilir mi?

Bence verilemez.

Çünkü, Erdoğan veya işaret edeceği kişi, Çankaya’ya bunları engellemek için değil, yapmak için çıkacak.

Bazı gönüllerde Çankaya’nın fethi yatmıyor mu?
Yazının Devamını Oku

Heykeli dikilecek adam!

18 Nisan 2007
TÜRKİYE Cumhuriyeti tarihinde, halk egemenliğinin temsil edildiği bu kutsal çatı altında böyle bir başkan görülmedi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne başkan seçilen saygın insanların hiçbiri Bülent Arınç gibi parti militanlığı yapmadı.

Hiçbiri tarafsızlığını bozmadı.

Hiçbiri, meclis başkanlığının gerektirdiği ağırlığı ve devlet adamlığını hiçbir koşul altında unutmadı.

"Şeyini şey ettiğimin şeyi" demedi.

Kendisini eleştiren ya da hoşuna gitmeyen sorular soran gazetecilere hakaretamiz sözler söylemedi, davranışlarda bulunmadı.

Kendisinin aslında heykelinin dikilecek adam olduğunu iddia etmedi.

Laikliğinin yeniden tarif edilmesini istemedi.

Meclis'in dengesini, yapısını bozacak bir atama fırtınası estirmedi.

Meclis başkanının vakurluğuna uymayacak söz söylemedi, davranışta bulunmadı.

En sağcısından en solcusuna kadar hiçbir Meclis Başkanı kendi tabanını tatmin etmek için rejim tartışması çıkaracak söylemlerde bulunmadı.

***

Bugüne kadar gelmiş geçmiş hiçbir Meclis Başkanı Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde "Meclis sivil, dindar, demokrat bir cumhurbaşkanı seçecektir" diyerek tarafsızlığını bozmadı.

Bülent Arınç'ın konumu anayasaya, meclis iç tüzüğüne göre partiler üstüdür.

Meclis başkanları seçildikten sonra partisinin grup toplantılarına bile katılamaz.

Parti kongrelerine gidemez.

Açık, kapalı mekánlarda yapılan parti toplantılarında bulunamaz.

Çünkü Meclis başkanı tarafsızdır.

İktidarla muhalefet partileri arasında bir ayrım yapamaz çünkü hepsinin başkanı konumundadır.

Ama Arınç tarafsızlığını sık sık çiğnedi.

***

Arınç "Cumhuriyet mitingi" konusunda da bir Meclis başkanının söylememesi gereken yorumlar yaptı.

"Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği"nin verdiği "Demokrasi Ödülü"nü alırken bakın ne diyor:

"Biz çatapat gürültülerden korkup kaçacak insanlar değiliz. Hayatımızı bu davaya koyduk, onun yolunda her şeyi göğüslemeye hazırız."

O miting kimseyi korkutmak için yapılmadı.

O miting, Çankaya'ya "Laik, Demokratik Cumhuriyet"le sorunları olan birinin çıkmaması için halkın ortaya koyduğu bir tepkiydi.

Bu tepki, adaylığı söz konusu olan Recep Tayyip Erdoğan'a karşıydı.

Eğer Arınç'ın adaylığı söz konusu olsaydı aynı tepki hiç kuşkusu olmasın kendisi için de gösterilirdi.

Bir Meclis başkanı yurdun dört bir yanından gelmiş insanların duyarlılığını bu kadar hafife alma aymazlığı içinde olmamalı.

Öfkeye kapılıp halkını rencide edecek söylemlerde bulunmamalı.

Meclis Başkanlığı koltuğunda oturan bir insanın taşıması gereken devlet adamlığı niteliği buna engel olmalı.

Bülent Arınç şunu unutmasın, bir toplum ancak büyük devlet adamlarının heykelini diker.

"Şeyini şey ettiğimin şeyi" diyenlerin Meclis başkanı, hatta cumhurbaşkanı olsalar bile değil heykelini dikmek, adını bile anmaz.

Yazının Devamını Oku

Bu bir halk hareketidir

16 Nisan 2007
GEÇTİĞİMİZ cuma günü Cumhurbaşkanı Sezer Harp Akademileri’nde çok önemli bir konuşma yaptı ve herkesi düşündüren uyarılarda bulundu. Sezer, rejimin ılımlı İslam’a dönüştürülmek istendiğini söyledi "Ilımlı İslam’ın çok kısa sürede radikal İslam’a dönüşmesi kaçınılmazdır" dedi.

Cumuhurbaşkanı, görevi din adamı yetiştirmek olan okulları bitirenlerle tarikat ve cemaat mensuplarının devletin her kademesine yerleştirilmeye çalışıldığını söyledi.

Rejimin tehdit altında olduğunu özellikle vurguladı.

Başbakan ise Cumhurbaşkanı’nın konuşması için "Çok isabetsiz buluyorum. Çok yanlış tespit" dedi.

Erdoğan’ın çarpıcı mesajlar içeren bu konuşmayı anlamamak sanırım işine geldi.

Ama ertesi gün Ankara’da toplanan yüz binlerce insan Cumhurbaşkanı’nın söylemlerinin ne kadar isabetli olduğunu haykırdı.

Başbakan ve arkadaşları (özellikle de Arınç) gerek Sayın Cumhurbaşkanı’nın gerekse halkın verdiği mesajları anlamaya çalışsalar çok iyi ederler.

Çünkü Ankara’daki miting laf olsun diye yapılmadı.

Kendi olanaklarıyla yurdun dört bir yanından koşup gelen o kadar insan AKP zihniyetine şiddetle karşılar.

Onlar, laik demokratik cumhuriyet rejimi içinde yaşamak istiyorlar.

AKP zihniyetini, o dünya görüşüne sahip bir insanı Çankaya’ya layık görmüyorlar.

* * *

Ankara’daki Türkiye tarihinin en büyük halk hareketi bütün karşıt propagandaları zerre kadar umursamadan gerçekleşti.

Halk, bu iktidarın Türkiye’nin üzerine geçirmek istediği ılımlı İslam örtüsünü Atatürk’ün huzurunda paramparça etti.

Burada halkımıza bazı anımsatmalarda bulunmak istiyorum.

Ankara’da yaşanan bu heyecan hiç kaybolmamalı.

Bu heyecan mutlaka ve mutlaka sandığa yansımalı.

Hepimiz şunu aklımızdan çıkarmayalım: Eğer küsüp sandığa gitmeyen 10 milyon insan oy kullansaydı bugün bu açmazların içine yuvarlanmazdık.

Ona buna küsme lüksümüz yok. Bunu unutmayalım.

Yüreği bu ülke için çarpan herkes ama herkes sandığa gidip laik demokratik cumhuriyeti savunan partilere oylarını vermelidir.

Türk halkı AKP zihniyetini sandıkta yenmedikçe cumhuriyetini bu tip tehlikelerden koruyamaz.

Ankara mitingi bunun bir şahlanışı olmalı ve şahlanış mutlaka sandığa yansımalı.

Herkes bu ülkenin çocuğu olmanın sorumluluğunu yüreğinde duyarak sandığa koşmak zorunda olduğunu unutmamalı.

Bakan yine söz verdi

"AKP, AKM’yi yıkarsa" başlıklı yazım üzerine Kültür Bakanı Atilla Koç yeniden söz verdi:

"Nereden çıkıyor bu söylentiler? Oraya opera, bale, tiyatro ve sergi salonlarını kapsayan kültür merkezinden başka bir şey yapılması söz konusu değil.

Mayıs ayı ortalarında sanatçılardan oluşan 60-70 kişilik bir çalışma grubu oluşturacağım, onların da katılımıyla nasıl bir kültür merkezi yapılması gerektiğini belirleyeceğiz. Orada kararlaştırıldığı şekilde bir proje hazırlatacağım. O projeyi de tartışacağız.

Projeyi Türk mimarlarının yapmasını arzu ediyorum.

Bunun dışında kesinlikle başka bir şey YA-PIL-MA-YA-CAK. Herkes rahat etsin."

Sayın bakan şunu iyi bilsin ki, sanatçılar ve sanatseverler bu sözleri unutmazlar.
Yazının Devamını Oku

AKP, AKM’yi yıkarsa...

14 Nisan 2007
ATATÜRK Kültür Merkezi ile ilgili can sıkıcı duyumlar alıyorum. <br><br>Bana gelen bilgiler duyum düzeyinde ama "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" derler. O yüzden sanatçıların duyarlılıklarını gereksiz bulanlara katılamıyorum.

Çünkü AKM yıkılırsa bir daha böyle bir kültür merkezinin yerinde yeller eseceğine inanıyorum.

Şimdi duyumların ayrıntılarına inip bana gelen bilgileri anlatayım.

Yazacaklarımı okuyunca sizlerin de derin bir rahatsızlık duyacağınızı sanıyorum.

AKM’yi yıkmaya kesin kararlı olan AKP hükümeti, Atatürk Kültür Merkezi’nin yerine yapılacak kompleks için bir ön proje hazırlatmış.

Ön projeye göre, sadece AKM ve onun müştemilatı ile hemen yanındaki otopark yıkılmıyor...

AKM’den Taşkışla’ya doğru giden Mete Caddesi üzerindeki apartmanlar ile arka tarafta, İnönü Caddesi’ndeki binalar da istimlak ediliyor.

Böylece ortaya çok büyük bir arazi çıkıyor.

Ön projede Taşkışla’ya bakan köşede bir cami yeri ayrılmış.

Onun dışında kalan alana büyük bir alışveriş ve iş merkezi yapılıyor.

Bu dev binanın toprak kotu altına bir kongre merkezi yapılması öngörülüyor.

Eğim olduğu için kongre merkezi arka taraftan iki katlı bir görünüm kazanıyor.

Bu dev yapının yanında da otel olarak bir gökdelen yer alıyor.

* * *

Şimdi biraz daha ayrıntılara inelim.

Kongre merkezinin adı, durumu kurtarmak için Atatürk Kültür Merkezi konabilir.

Burada 2000 kişilik bir salon ile 1000 kişilik 4 salon ve ufak boyutlu 15 toplantı salonu yer alıyor.

Caminin boyutu hem denizden, hem de Taksim tarafından görülecek şekilde olacak.

Bu projenin gerçekleşebilmesi için bu değerli arsa satılacak.

Kompleksi, satın alan grup yapacak.

Peki, bu proje gerçekleşebilir mi?

Henüz belli değil.

Ama AKP hükümeti, dünyanın en değerli arsalarından biri olan bu yeri değerlendirmek istiyor.

Kültür Bakanlığı’nın bazı yetkililerinin, sanatçılara "Böyle değerli bir arsayı size bırakmazlar" demeleri, duyulan kuşkuları artırıyor.

* * *

Doğrusu ön proje çok cüretkár.

Diyelim ki Atatürk Kültür Merkezi’ne yıkım kararı çıktı.

Bu karar uygulanabilecek mi?

O kadar bina istimlak edilebilecek mi?

O binaların içinde tescilli olanlar, yani yıkılamayacaklar var mı?

Cami yapılabilecek mi?

Diyelim bütün bunlar gerçekleşti. Acaba doğacak kamuoyu tepkisi aşılabilecek mi?

AKP’nin, AKM ile ilgili bu ön projeyi veya benzeri projeleri gerçekleştirme hayalleri olabilir.

Bu eşsiz değerdeki arsadan milyar dolarlar bekleyebilirler.

Ama bütün bunlar gerçekleşebilir mi?

Bu sorulara yanıt vermek zor.

Ancak AKP’nin, AKM’yi yıkabilirse yerine İstanbul’a yakışan görkemde bir Atatürk Kültür Merkezi yapmasını beklemek bence aşırı bir iyimserlik olur.
Yazının Devamını Oku

Büyükanıt’ın üslubu yumuşak ama son derece kararlıydı

13 Nisan 2007
DÜN Türkiye, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın konuşmasına kilitlendi.<br><br>Büyükanıt’ın bir saat 20 dakika süren konuşması büyük bir dikkatle izlendi. Zaten bu, basın toplantısına katılanların rekor düzeyde olmasından da belliydi.

Ankara’daki gazeteci arkadaşlarımıza çok sayıda İstanbullu meslektaşımız da katılmış, salonun medyaya ayrılan bölümü tamamen dolmuştu.

Genelkurmay Başkanı’ndan bir iki dakika önce komuta konseyi salona girdi ve yerini aldı.

Orgeneral Büyükanıt da tam 14.30’da geldi.

Fotoğraf çekiminden sonra da kürsüye çıkarak konuşmasını yapmaya başladı.

Genelkurmay Başkanı, konuşmasını cebinden çıkardığı notlarına zaman zaman bakarak irticalen yaptı.

Orgeneral Büyükanıt’ın konuşmasının siyasi içerikli olmayacağını tahmin ediyordum. Öyle de oldu.

Bizim meslektaşlar sorularıyla Genelkurmay Başkanı’nı siyasi konulara, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimlerine çekmek istediler.

Orgeneral Büyükanıt bu sorulara dikkatli, spekülasyonlara kapalı, sınırlı yanıtlar verdi.

Cumhurbaşkanını Meclis’in seçeceğini net bir şekilde vurguladı.

Sorular devam etti ama Büyükanıt bunlara yanıt vermedi ve konuyu kapattı.

* * *

Büyükanıt terör konusunda da ayrıntılı bilgiler verdi, önemli değerlendirmelerde bulundu.

Terörün içerden ve dışardan teşvik edildiğini örneklerle anlattı, özellikle Avrupa’ya "Teröre destek vermeyin" mesajı gönderdi.

Avrupa’nın Türkiye’de etnik azınlıklar yaratma konusunda da büyük gayret harcadığını, amacın Türkiye’nin bölünmesine dönük olduğunu belirtti.

Amerika’ya verdiği mesaj ise Kuzey Irak’taki Kürt liderleri şımartmamalarıydı.

Büyükanıt Kuzey Irak konusuna değinirken PKK terörünü bitirmek için bu bölgeye bir operasyon yapılması gerektiğini net bir dille vurguladı.

Ancak bunun kararının siyasi irade tarafından verilmesi gerektiğini söyledi.

Eğer bu onay verilirse Silahlı Kuvvetler’in bu operasyonu başarıyla yerine getireceğini belirtti.

* * *

Genelkurmay Başkanı’nın üzerinde duyarlılıkla duyduğu bir konu da Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dönük yıpratma kampanyalarıydı.

Orgeneral Büyükanıt bu konuda bazı somut örnekler de verdi.

Uzun zamandan beri sürdürülen bu kampanyanın organize olduğunu söyledi.

"Ancak bu kampanyalar Silahlı Kuvvetler’in kendi içinde daha da kenetlenmesine yol açıyor" dedi.

Günlük konusuna da değinen Büyükanıt, bu konuda Genelkurmay’ın bütün arşivini tarattığını ancak en ufak bir ize rastlamadığını özellikle vurguladı.

O nedenle bu aşamada bir şey yapmalarının olanaksız olduğunu söyledi.

Ben bu basın toplantısında dikkatli ve gerginlik yaratmayacak bir üslup bekliyordum.

Beklediğim gibi çıktı.

Ancak şunu vurgulamakta da yarar görüyorum:

Evet, Büyükanıt dikkatli ve yumuşak bir üslup kullandı ama söylemleri son derece kararlı ve net mesajlar içeriyordu.
Yazının Devamını Oku

Bir gün gelir yine el etek öper

11 Nisan 2007
IRAK'la ilgili şu gerçeği kabul etmemiz gerekir: Orada Amerika'nın stratejik ortağı artık Türkiye değil, Irak Kürtleri. O nedenle Türkiye, daha önce birçok defalar olduğu gibi Irak'a girip operasyon yapamaz.

Yapamaz çünkü karşısında Amerika'yı bulur.

Zaten Amerika da zaman zaman "Sakın Kuzey Irak'a yönelik operasyon yapmayın" diye uyarıyor.

Daha iki üç gün önce, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Myers Irak'a yapılacak operasyonda Amerikan güçleriyle karşı karşıya gelinebileceğini belirterek "çuval olayı"nı anımsattı.

Bunu Kuzey Irak'taki aşiret lideri Barzani de gayet iyi biliyor ve bundan cesaret alarak Türkiye'ye tehditler yağdırıyor.

Aslında Barzani bu demeci "El Arabiyye" Televizyonu'na 26 Şubat'ta vermiş.

Ancak televizyon bunu 6 hafta sonra, 7 Nisan'da yayınlıyor.

Ankara da Barzani'nin demecinden o zaman haberdar oluyor.

***

Barzani'nin bu kışkırtıcı ve küstah sözleri Ankara'da infial yaratınca ikinci Kürt lider Talabani hemen devreye giriyor.

Barzani adına özür dileyip telaş içinde Türkiye'deki öfkeyi dindirmek istiyor.

Aslında bu, iki Kürt liderin yıllardan beri oynadıkları oyun.

Bu tiyatroda genellikle Barzani kötü adamı oynuyor ve Türkiye'ye düşmanca söylemlerle saldırıyor, Talabani hemen araya girip ortamı yumuşatmaya çalışıyor.

Zaman zaman da tersi oluyor.

Akıllarınca bu yöntemle Türkiye'yi oyaladıklarını, hatta uyuttuklarını sanıyorlar.

Bilmiyorlar ki Türkiye oyalanacak ya da uyutulacak bir ülke değildir.

Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın, "Ben Kürt liderlerle görüşmem. Onlar PKK'yı destekliyor" diyerek onları adam yerine koymamakla ne kadar haklı olduğu şimdi anlaşılıyor.

***

Barzani'nin "Siz Kerkük'e karışırsanız, biz de Diyarbakır'a karışırız" sözleri Türkiye'ye doğrudan tehdittir.

Ancak Türkmenlere karşı Türkiye'deki 30 milyon Kürt'ün (bu rakamı kafadan sallıyor) hakkını korumaktan bahsetmesi çok daha tehlikeli bir tahriktir.

Barzani efendi Kürt kökenli vatandaşlarımızı koruma hakkını kendinde nereden buluyor?

Kim oluyor da onlara sahip çıkmaya kalkıyor?

Onlar bu ülkenin insanıdır. Onların ataları bu ülke için her cephede can vermişlerdir.

Onlar Kurtuluş Savaşı'nda bu ülkenin bağımsızlığı için kan dökmüşlerdir.

Bugün de Barzani'nin beslediği teröristlerle çıkan çatışmalarda da evlatlarını şehit vermektedirler.

Onlar bu ülkenin insanlarıdır.

Onlar büyük bir devletin vatandaşlarıdır.

Barzani gibi bir aşiret liderinin onları korumaya kalkması Kürt kökenli vatandaşlarımıza bir hakarettir.

Barzani bu yaptığının hesabını verecektir.

Yarın onu kanatları altına alan Amerika bölgeden çıkmak zorunda kalacak.

O zaman ülkesine ihanet eden Barzani efendi Irak halkının hışmından kurtulmak için nereye sığınacak?

Hiç kuşkunuz olmasın, yine Ankara'ya gelecek, el etek öpüp af dileyecek.

Bunu hep birlikte yaşayacağız.
Yazının Devamını Oku