Paylaş
Birçok insan 12 Eylül zindanlarında işkencelere uğradı. İdamlar, fişlemeler, işten çıkartmalar ve gözaltılar ardı ardına geldi. Türkiye, bir korku tünelinde yaşamaya başladı. İçeri düşenlerin evlerinde anneler, “Oğlum-kızım idam edilmesin” diye Kuranlar okudu, hatimler indirdi. Şanslı olup dışarı çıkan devrimciler kahvehanede otururken kimse masalarına oturmak istemedi, selam bile vermediler, “cüzamlı” gibi kaçtılar onlardan. 78’liler okullarından atıldılar, öyle atıldılar ki af bile tam yaşamlarını kurduklarında geldi ve o okulları bitiremediler. Siyasi partiler, sendikalar, dernekler ve sivil toplum örgütleri kapatıldı. Geçmişte dernek çatısı altında toplanan o gençler, artık kahvehane ve meyhane köşelerine itildi. Hâlâ bir kahvede “King” oynanıyorsa ya da bir meyhanede ağır bir muhabbet varsa bilin ki onlar 78’lilerdir. Travmayı yaşayanlar yalnız onlar da olmadı. Şanslı olup babası yaşayan o dönemin çocukları; meyhanelerden, kahvehanelerden babalarını topladı. Darbe yalnız gençleri değil, o gençlerin çocuklarını da vurdu. Yıllar önce bir arkadaşımın neden “kekeme” olduğunu merak edip sormuştum. Meğerse doğum günü kutlanırken babası gözaltına alınmış, günler torbaya girmişçesine doğum gününü seçmişler. O gün bugündür de kekeme ama hâlâ şarkılar söyleyebildikten sonra kekeme olmanın bir önemi kalmıyor.
DARBENİN ÖĞRETMELER GÜNÜ
Bütün darbeler halkın iradesini hedef aldığı için “meşru zemin” arayışına girer. 12 Eylül de bunlardan bir tanesi. Darbeciler, kendilerine toplumun hiçbir şekilde karşı çıkmayacağı bir “Atatürkçü” imaj oluşturmaya çalışmış ve ilk kez 1981 yılında 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü de bu imajı pekiştirmek için kullanmıştır. Darbelerin en hassas noktası meşruiyettir. Bu nedenle de 12 Eylül darbecilerinin “Din, Atatürk ve Türk Milleti” gibi ortak değerler üzerine bir meşruiyet kurmaya çabaladığını görürüz. “24 Kasım Öğretmenler Günü” dışında İmam Hatiplere üniversite yolunun açılması, 1982 Anayasası’nın 24. maddesinde ilk ve ortaokullar için zorunlu din dersi eğitimi buna örnek olarak gösterilebilir. Yıllar içinde 24 Kasım 1928, Atatürk’ün “Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği”ni kabul ettiği gün olarak belleklere kazınmış ilk kez 1981 yılında kutlanan gün, 1992 yılında da resmileştirilerek “24 Kasım Öğretmenler Günü” ne dönüşmüştür. Bugün, darbe bile bir biçimde tarihte “kara bir leke” olarak yerini alırken öğretmenler günü, halkın geniş bir kesimi tarafından kabul görmüş durumda.
DARBE BİNLERCE ÖĞRETMENİ MESLEĞİNDEN KOPARDI
“24 Ocak Kararları” ve Türkiye’nin dışa açılması 12 Eylül darbesi ile daha da kolaylaştırıldı. Ancak bugün kutladığımız öğretmenler gününün bu denli kapitalizme teslim olacağını darbeciler bile hayal edememiştir. Bugünlerde sınıf anneleri harıl harıl sınıflardan para toplayıp en güzel hatta en pahalı hediyeyi öğretmenlere alabilmenim derdinde. Geçmişte bizlerin hediyesi çiçek, en pahalı hediyesi ise dolma kalem olurken bugün “Altın, kolye, küpe, tek taş yüzükler ” güzelce paketlenip öğretmenlere sunuluyor. Hatta sipariş veren öğretmenlerin olduğunu bile duyuyoruz. Eğer gerçekten öğretmenseniz o hediyeleri almayın! Çocuklarınızı seviyorsanız o hediyeleri almayın öğretmenler... Bilin ki çocuk yoktan anlamaz, onlar da rekabet durumunda ve en güzel hediyeyi alamayınca üzülüyorlar. İşte bu yüzden çiçekler sizin en güzel hediyeniz. Umarım bu “hediye” konusunda Milli Eğitim Bakanlığı ve Müdürlükleri de harekete geçer. İşini hakkıyla yapan insanlar için her iş zor, her iş kutsaldır. Darbe nedeniyle birçok öğretmen mesleğinden koparıldı ve yıllarca öğrencilerine dönmek için çabaladı. Bir yaz tatili sonuydu, öğretmenler sınıfa girdiklerinde bazı öğrencilerini bulamadı. Henüz 16-17 yaşında çocuklar işkencelerde, mahkemelerde, idam sehpalarında çocuk olduklarını unuttu. Darbeyle yüzleşme yalnızca darbecileri yargılamak değil, o darbenin yaşamımızda açtığı yaraları görebilmektir. Siz iyisi mi 24 Kasım günü okula gelebilen bütün çocukları hediye kabul edin. Masanıza bırakılan her karanfil yakılan kitapların, idamların, işkencelerin anısına olsun...
Paylaş