Gidemezsin!

Nasıl bırakılır ki doğduğun toprak… Şehir değil, ülke değiştirmek, göçmek…

Haberin Devamı

Kültürün, insanın, yemeğin, çarşın pazarın…

 

Ya benim gibi mahalleliyseniz? Selam vermeden geçmeyi bırak, bir de hesap veriyorsanız…

 

Şehrinizle bağınız nasıl? Mahallenizle? Normal bir apartmanda mı yoksa sitelerde mi oturuyorsunuz? Şehirde misiniz, şehrin dışında mı?

 

İnsanlarıyla ilişkileriniz nasıl? İstanbul’un bu deli-hırçın-şaşırtıcı kız enerjisiyle?

 

Konuşması bile zor. Gitmek, zor.

 

Kim bağıracak pazarda sana? Geçerken tezgah önlerinden gülümsetecek seni o attığı naralarla? Her fotoğraf makinanı çıkarttığında kim ablaaa beni çeksene, onu çekme o çirkin diye takılacak? Kim poz verecek sana elinde domates ile…

 

Haberin Devamı

Kime söyleneceksin o yağmurda üstünü ıslattı diye hem? -Yok onlarsız da olur, vazgeçtim.-

 

Çocuğunu, senin çocukluğundan beri gittiğin berbere götüreceksin hem, seni de ilk baban götürmüştü oraya traşa.

 

O köşe pastaneden dilim pasta alacaksınız, tezgahın arkasındaki bey, yanındaki ufak çocuğa minik bir tatlı uzatacak o arada.

 

Herkes adını bilecek, yer yer abla, hocam, hanım, hanımefendi veya isminle hitap edecek… Bilecek ne yersin, yemezsin.

 

Anahtarını bırakabileceğin dükkan da olacak aralarında, sana eczaneden bir koşu ilaç alıp getiren yamak da…

 

Dönercin, kitapçın, kuruyemişçin? Kahvecin?

 

O Ege sahillerini, her biri neredeyse denize açılan yolları, o yollarda araba yolculuğunu nasıl bırakacaksın? Keçilerin çıngıraklarında kaybolduğun o Ege baharlarını… Şurada bu dükkan, şurada bu bar diye sokaklarını milimetrik bildiğin Bodrum’u?

 

Haberin Devamı

Ya dostların, canım üreticilerin, çiftçilerin, sütçün? Taze Antep fıstığın, hünnapın, firiğin?

 

Kurduğun bütün hayatını, gerek insan, gerek yemek üzerinden… Nasıl bırakacaksın? Bu kültüre sahipsen, buna doğmuşsan, nasıl bırakırsın ki?

 

Doğu’nun sonbaharda güneş batarkenki sarı turuncu ışık hüzmesini bilir misin?… O dağlara vuran, varolduğunu bilmediğin bir çoşku ile seni kavuran? O dağlarda kıvrılan yollarda araba yolculuğu yaptı mı hiç? Her durduğun yerde güleryüzle karşılandın mı?

 

Ya Karadeniz’de dolaşırken kabanıyla gördüğün çobanlar, dağların hakimi gibi, önün yeşil, üstün beyaz, bulut içinde kaybolmak… Ne güzel memleket benimki!

 

Yıllarını verdin bu ilişkilere, dostluklara, bu toprağın çocuğusun sen.

 

Haberin Devamı

Bu kültüre sahipsen, gidemezsin zaten…

 

Tam bu hisler içindeyken bu sene bianeldeki “İyi bir komşu”da da anlatıldığı gibi, komşunun taşınması da, ülkeyi terketmek de geride kalanları da, yerine gelenleri de, baştan yepyeni kıstaslarla hayat kurmaya itiyor. Yeni hayatlarda kültür de değişiyor, kısalıyor, sığlaşıyor…

 

Benim ne İstanbul ile ne de ülkem ile işim bitmedi. Benden kurtuluş yok…

 

 

İLLA Kİ!

 

Kahve, hep kahve!

 

Derken şahane bir kahvecimiz oldu Topağacı’nda! Borderline!

 

Gri duvarları, güleryüzlü servisi, kahve sohbetleri bana iyi geldi. Daha çiçeği burnunda, bir hafta olmadı açılalı.

 

Kahve sever olarak çeşitlilik sunmak istemişler, farklı çekirdekler ve farklı kavurmacıları bize, İstanbul’a getiriyorlar ki biz de bavullarda biraz daha az kahve taşıyalım. Kendi adıma sevindim, çeşitlilik bir kahve içicisi olarak mühim. Yakında siteden de çekirdek kahve satmaya başlayacaklarmış, İstanbul’da olmayanlara da müjde!

 

Haberin Devamı

Kahve tutkunlarının tanıdığı Tim Wendelboe, George Howell’in değişik kahveleri devamlı bulunacak dükkanda, şu anda da oturduğum masanın tam karşı duvarında dizililer… Borderline’ın kendi kahvesi de var, Boxx’ın Borderline için özel olarak kavurduğu çekirdekler var ve bir de Assembly! Daha ne olsun!

 

Unutmadan, yakında bir de ufak leziz menüsü olacak, kahvenin yanına, onu da heyecanla bekliyorum!

 

Borderline, Nişantaşı Ihlamur Yolu 17/1’de

 

Ben de oralarda olacağım gibi. Siz de gelin, kahve içelim…

 

Yazarın Tüm Yazıları