Paylaş
1- Ve Washington Yönetimi’nin beklentisi de, Türkiye’nin dış politikasının akılcı ve dengeli çizgisine dönmesi. Ankara’nın NATO üyeliğini hatırlaması. Başta Suriye olmak üzere, Libya’dan Yemen’e bölgenin istikrarını tehlikeye atacak işleri bir kenara bırakması. Türkiye ve ABD arasında yeniden yakın bir işbirliğinin başlaması. Bunu tarif etmek için buldukları sözcük de “reset”. Kısaca “Kapatıp açalım, başa dönelim” diyorlar.
2- BUNU bir gözlem olarak paylaşıyorum. Hepsinden önce, Washington’da seçim yorumu yapan her uzmanı ciddiye almayın. Bir sürü paneller oluyor hafta başından beri. Ve işi Türkiye çalışmak olan think tank’çiler de çıkıp bir şeyler söylüyor. Çoğunun Yönetim’den bağımsız fikirler olduğunu lütfen unutmayın. Bunu, Gezi’yi komplo teorileriyle açıklamaya kalkanları hayretle karşılamış, Türkiye’nin aklı başında insanları için söylüyorum. Washington’da her konuşana kulak kesilip şimdi başlayacak koalisyon pazarlıklarının baş köşesine Washington’ı yerleştirecek olanların durumu da inanın çok farklı olmaz. N’olur onlara benzemeyin.
3- “KOALİSYON Türkiye’yi zayıflatmaz” deniyor. Ama Yönetim, karşısında tek parti iktidarı değil de koalisyon olmasının avantajından yararlanacaktır. Ortaklar arasındaki dengeleri kullanacaktır. Bunun ilk işareti hafta içi Başkan Barack Obama’dan geldi. Ve Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın geçen Ekim Harvard’da ağzından kaçırdıklarını saymazsak, Beyaz Saray şimdiye kadar kamuoyu önünde Türkiye’yi Suriye konusunda suçlamaktan kaçınmışken, Obama o gün ilk kez “Türk yetkililerin yabancı savaşçılar konusunda gerekli kapasite artırımını yapmadıklarını” söyledi. Başkan bunu yapınca, Yönetim’in Türkiye ekibindekilerin talking pointleri (konuşma başlıkları) de genişledi. Hangisiyle konuşsanız, aynı yerden giriyor. “Türkiye’nin yaptıkları yeterli değil” sözünden.
4- AMERİKA’YA çok güvenmemek iyidir. 2011’de Suriye krizi başladığında Erdoğan güvendi, şimdi ne durumda olduğunu görüyorsunuz. Ancak Yönetim, bir stratejisi yok diyenlere rağmen bana kalırsa bugün bölge politikasını bir zemine oturtmuş durumda: İran’la detant. Ve Türkiye’nin çıkarları da bana kalırsa şimdiki yönetimin öncelikleriyle Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihinde belki de hiç olmadığı kadar örtüşüyor. Obama’nın bir istisna olduğunu ve 2017’de gidecek olduğunu bilsek bile denenmesi gerekir. Nitekim koalisyonun dış politikası da, bir koalisyon hükümetinin doğası gereği ister istemez Washington’ın çizgisine daha yakın olacaktır. Çünkü koalisyon hükümeti agresif olmayı daha zor başarır. Çünkü denge politikasını daha çok sever. Çünkü koalisyon hükümetinde tek bir kişinin ihtirasları değil, ortak akıl vardır. Bürokrasi vardır.
5- SEÇİM sonuçlarından sonra Washington’da AKP’nin düşüşünü siyasal İslam’ın bölgede gerilemesine bağlayan olmadı. Herkes, Türkiye’de insanların otoriterliğe olan tepkisini öne çıkardı. Çoğu, Türkiye’nin Ortadoğu’daki ülkelerden farklı olduğunun ayırdına vardı sonunda. Gezi’deki çocuklara bir kez daha teşekkür edip gösterilerde ölenlerin ruhunu bunun için bir kez daha şad etmeliyiz.
6- YENİ dönemde Washington’ın beklediği Türkiye’yle işbirliğinin ana ekseninin Irak olacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Ya Türkiye’nin önceliği Suriye? Esad’ı devirme işi? Türkler, hayal kırıklığı yaşıyorlar, çünkü Obama’nın Ankara’yı sert biçimde eleştiren sözlerinden sonra onlar da Suriye’de kendi istedikleri gibi bir ilerleme olmayacağını kabul etmiş durumdalar. Kim bilir, belki yeni dönemde Ankara’nın Suriye konusunda ısrarla sürdürdüğü dezenformasyon politikası da biter. Bürokratlar istemeyerek yaptıkları bu işe bir son verirler.
7- SURİYE değil, Irak önemli ABD için. Ve şimdi halkından onay alamamış Ankara Yönetimi’ne karşı pazarlık masasında eli güçlü olan taraf Washington. Seçimden hemen önce Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Katar’la kalkıştığı Suriyeli muhaliflere yardımları artırma işini de böyle okuyor Washington. Kapsamlı bir değişimden önceki son çaba. O yüzden halen dikkatli konuşuyorlar. O yüzden Kuzey Suriye’de, Türkiye’nin içeride güçlü bağlantılarının olduğu El Nusra’nın ilerlemesini göz ardı ediyorlar. Ancak bunun bir geçiş dönemi olduğunu kabul ederken, geçiş sırasında yaşanabileceklerden de endişeliler. Politika değişikliğinin kolay olmayacağının farkındalar.
8- VE son olarak. Seçim sonuçlarının Türkiye’de demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğünü rahatlatacak olmasından da memnunlar. İlişkilerin görünür yüzündeki en büyük baskıdan kurtulmayı bekliyorlar. Çünkü her gelen sorunun ardından podyumdan Türkiye eleştirisi yapmaktan artık onlar da yoruldu.
Paylaş