Paylaş
*Antakya-Reyhanlı yolundan 10 kilometre içeride Boynuyoğun Kampı’ndayım. Yol üzerindeki askere “Gazeteciyim” deyince ofise aldılar. Kamp yöneticisiyle oturuyoruz: “Sivil Suriyeliler olduğundan bizim kampımız sıkı değil. Başka kamplardan buraya gelmek isteyenler oluyor.” O sırada içeriye yanında asker bir köylü girdi. Ve asker “Yine şikâyet var. İşlem yapmamız gerekecek” dedi. Daha önce telefonda konuşmuşlar. Yönetici de köylüye dönüp “Bahçesi su basan sendin değil mi” dedi. Köylü bunun üzerine “Bendim” deyip anlatmaya başladı: “Komşular görmüş. Beş-altı genç gelmişler. Hepsi Suriyeli. Daha önce de yaptılar. Yüzmek için suyu açıp kanalı dolduruyorlar. Sonra bahçeyi su basıyor. Bütün ürün gitti. Zararım çok büyük. Tazmin edilsin istiyorum.”
*Sevmiyorlar. Aynı tavrı Yayladağı’nda oturup kahvede sohbet ettiğim kasabalılarda da gördüm. Antakya köylüleri, kamplardaki Suriyelilerden hoşlanmıyor. Yayladağı MHP eğilimli bir köydü. Kahvede konuştuğum grup da hep devlet kurumlarından emekli insanlar. Ama kasabanın ortasında yüksekokuldakilerle konuşunca onlardan da aynı şeyleri duydum: “Hırsızlık arttı. Bostanları yağmalıyorlar. Köydeki kızlara tacizler başladı...” Konuşurken bir-ikisi önümüzden geçiyor örneğin. Hemen “Gördün mü bak geçiyor yine sakallılar” diyorlar. Kendilerine mücahit diyen Özgür Suriye Ordusu askerleri dindar olduğu ve sakal bıraktığı için... Hatta bir emekli Yayladağı Türkmeni o kadar öfkeliydi ki... “Bunlar aslında ne biliyor musun! Hepsi vatan haini. Kendi devletini arkadan bıçaklayan insanlar” dedi.
*Asayiş vakalarının arttığını Boynuyoğun’da konuştuğum asker de doğruluyor: “Köylüler
şikâyet ediyor. Biz de polise rapor ediyoruz. En büyük sorunumuz bize yetki vermiyorlar. Apaydın’daki askeri kamp öyle değil. Orada nöbet tutan askerin silahı var. Ama bizim Boynuyoğun Kampı’ndakilere dokunmamız yasak.” Durum artık o halde ki... İzin belgesi kolayca alınabildiği halde tel örgüleri de kesmişler. Giriş kapısı fazla aşağıda diye delikten girip çıkıyor Suriyeliler. Asker de bir şey yapamıyor.
*Köylüler, asker şikâyet etse de Suriyelilerden mutlu olanlar da var tabii. Hayır hayır, Ahmet Davutoğlu’nu demiyorum. Esnaf. İki türlü memnunlar. Birincisi, kamplarda kalanlar esnaftan alışveriş ediyor. İkincisi, hükümet kamptakilere yağ, un, şeker gibi ayni yardım dağıtıyor. Ve Suriyelilerin bir kısmı, sonra bu yardımları esnafa satıyor.
NEDEN SINIRA YAKIN
*Evet Suriye ve Türk hükümetleri arasında bir gerginlik konusu burada kalan Suriyeliler. Türkiye’nin korumasındalar. Ve sınırı rahatça geçip rejimle savaşıyorlar. Ama bir yandan da hikâyeleri büyük bir dram. Antakya’nın en küçük kampı Altınözü’ndeyim. Kapıda görevlilerle konuşuyorum. Akrabaları Esad’ın askerleri tarafından katledilmiş, zulümden kaçıp aylardır Türkiye’de kalan, Türk hükümetinin zaten ağır sorumluluğun daha da artmaması için mülteci statüsü vermediği, bir sürü parçalanmış aile hikâyesi dinledim. Ayrıca Uluslararası Af Örgütü’nün iki hafta önceki raporunda da değinilmişti. Güvenlik gereği sınırdan 50 kilometre içeride kurulması gereken bu kamplar, Esad’a hedef olacak şekilde neden hemen sınırın dibinde, cevabını bulamadım.
* Rakamlar konuştuğu için kimsenin eğip bükemeyeceği tencere faslına gelince... Kriz öncesi iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2010’de 2.5 milyar doları bulmuş. Ama Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı açıkladı. Krizden sonra bu rakam yüzde 50’den fazla erimiş. Yani neredeyse 1.5 milyar dolar uçup gitmiş. Son 16 ayda Suriye’de ölen, işkence gören, acı çeken binlerce insanın trajedisi bir yana... Sabaha kadar tartışabilirsiniz. Suriyeli direnişçiler terörist mi, özgürlük savaşçısı mı? Davutoğlu Suriye’de karaya mı oturdu yoksa hâlâ büyük stratejist mi? Ama hanginiz haklı olursa olsun... O yok olan 1.5 milyar doların sokaktaki etkisini de sıfırlayamazsınız.
RİSK ARTINCA SURİYE RAKISINA ZAM GELDİ
Adana’dayım. Kaçakçılar Çarşısı’nı dolaşıyorum. Halil adında bir kaçakçının dükkânına girdim. En fazla iki metrekarelik bir yer. Vitrinin dışındaki tezgâhta da mallar dizili. “Nasıl etkiledi bu kriz sizin işleri?” dedim. Sigara ve rakı şişelerini gösterip “Bize yine Suriye’den mal gelmeye devam ediyor” dedi. “Peki hiçbir şey değişmedi mi? O kadar çatışma var” dedim. Güldü: “Ne değiştiğini söyleyeyim. Şu Suriye rakısını görüyor musunuz? O rakı bize 8 liraya geliyordu. Biz de 15’e satıyorduk. Çatışmalardan sonra risk arttı. Rakıyı getirenler azaldı. Bir de tüccarlar yeni çıkan silahlılara da ödeme yapmaya başlayınca, rakının bize gelişi 11 liraya çıktı. Ama millet 6 liraya boğma rakı aldığı için fiyatı artıramadık. Ne oldu? Bizim kâr 7 liradan 4’e düştü. Kaçakçılık yine devam ediyor. Suriye rakısının müdavimi yine benden o rakıyı alıyor. Ama olan bize oluyor.” Sonra ben de denedim. Alkol oranı yüzde 50 ama suyunu
biraz fazla koyunca tıpkı bizim rakı. İşte üç aşağı beş yukarı
ikisi de aynı.
Paylaş