Paylaş
Kadınlara sürekli üç çocuk öğüdünü duyunca… Nüfusla ilgili açıklamalar bir takıntı gibi görünmeye başlayınca… Haliyle “sakın” diyorsunuz. Sakın bugün sayıları 550 bini bulan Türkiye’deki Suriyeli mülteciler de ülkenin demografisini dönüştürmek için bir araç gibi görülmesin. Suriye krizinden bir Sünnileştirme fırsatı çıkmasın. Çünkü Elizabeth Ferris ve Kemal Kirişçi’nin geçen ay yayınladıkları Suriye mülteci krizini ele alan kapsamlı raporu okuyunca, bu işin çok daha karmaşık olduğunu görüyorsunuz.
Birleşmiş Milletler verilerine göre Suriye’de içsavaşla yer değiştirenlerin sayısı 6 milyonu buldu. Neredeyse ülkenin üçte biri demek bu. Bunların 2,2 milyonu da ülke dışında.
Ferris’e göre Türkiye şimdiye kadar durumu iyi idare etti. Davutoğlu’nun verdiği rakamlara göre ise bunun için 2 milyar dolara yakın para harcadı. Ancak Ferris için işin en ilginç kısmı, Türkler bunu başından beri hep tek başlarına yürüttü. “Son 25 yıldır dünyada Türkiye dışında bu çapta bir mülteci akınına karşı BM’yi devreye sokmayan tek ülke yok. 80’lerde Tamil göçüne karşı Hindistan bunu yaptı. Sayı orada bile 150 bindi” dedi. “Sizce neden?” dedim. “Türkiye güçlü, kendi başına yapabileceğine inanıyor” dedi.
Suriyeli mülteciler 800 bin oldukları Lübnan’ı yuttular. 550 bin oldukları ve imtiyazlılar dışında tek bir kampa sıkıştırıldıkları Ürdün’de ise taşmak üzere olan bir baraj gibi bekliyorlar. İşin görece konforlu kamp kurmaktan daha ötesi olduğunu artık Ankara’nın da anlaması gerekiyor. Ve başka sorular sorması icap ediyor. Çünkü Bulgaristan göçüne benzemeyen, 10-15 yıl sürecek, etnik köken ve dil farklılığı içeren bambaşka bir sorun bu Ferris’e göre.
Kamplarda okullar işliyor mu? Kamp dışında şehirlerde yaşayan mültecilere maddi yardım yapılıyor mu? Şehirlerdeki ailelerin Türkiye’ye hastalık taşıma riskine karşı sağlık koşulları takip ediliyor mu? Bu ailelerin suça yönelmemeleri için çalışma izinleri ayarlandı mı? Dil sorunuyla Türk okullarına gidemeyecek Suriyeli çocuklar için ne düşünüldü? Ve hükümetin mülteciler için harcadığı paraların yerel ekonomi için bağımlılık haline gelecek bir teşvik paketi halini almaması için gerekli düzenlemeler yapıldı mı?
Düşünüldü değil mi! Bu mülteci işinden de bir çılgın proje çıkmayacak, değil mi!
Okuma rehberi
Wall Street Journal’ın yayımladığı Hakan Fidan haberi bir kez daha gösterdi ki, Türk basını olarak Washington mahreçli haberlerin satır aralarını okumakta zayıfız. Yardımcı olacağını düşündüğüm birkaç not…
Bir haberde “üst düzey yetkili” denildiğinde bunun her zaman Beyaz Saray olacağını zannetmeyin. Dışişleri ve Pentagon da var. Ancak şunu söyleyebiliriz. WSJ analizinde konuşan kaynak Pentagon. Fakat Beyaz Saray da, Türkiye üzerinde uzun süredir muhafaza ettiği koruma kalkanını kaldırmış. “Konuşmayın”dan “Konuşabilirsiniz”e dönmüş. Susan Rice farkı.
Her gördüğünüz “bir istihbarat yetkilisi” lafının da CIA anlamına geldiğini sanmayın. 16 farklı istihbarat kuruluşu var Amerika’da. Ve WSJ haberindeki atıflar da muhtemelen askeri istihbarat.
Gazeteleri “Şuna yakın”, “Bunun sesi” diye tasnif etmeyi bırakın. Herkesin kovaladığı bir hikâye vardır. WSJ de, kendi Türkçe yayın politikasının da etkisiyle Türkiye haberlerine ağırlık veren medya kuruluşlarındandır. Onlar sorunca onlara söyleniyor.
Bir haberi tek başına İsrail lobilerinin üzerine yıkmaktan vazgeçin. Evet, WSJ haberinde de İsrail’e yakın çevrelerini 3 yıldır ısıtıp önümüze getirdiği İran’a istihbarat aktarımı teranesi var. Ama kabul edin. ‘Yönetim’in yorumları da var.
Kılıçdaroğlu neden gelmiyor
Başka bir kural da… Amerikalı yetkililerle yapılan görüşmelerde konuşmaların içeriğini asla çarpıtmayın.
Son örnek, CHP heyetinin geçen ay yaptığı Washington ziyareti. Faruk Loğoğlu ve Umut Oran gelmişti. Ve Kılıçdaroğlu’nun Kasım ortasında yapmayı planladığı gezi için Beyaz Saray, Dışişleri ve Pentagon’da görüşmeler yürütmüşlerdi. Sonra bir basın toplantısı düzenlediler. Ve Oran, Beyaz Saray’ın kendilerine Yaşar Büyükanıt olayını hatırlattığını söyleyip orada aynen şunları söyledi: “Daha 5 yıl önce Erdoğan’ın kendisine e-muhtıra verildi. Ve o Genelkurmay Başkanı en üst protokolle emekli edildi. Böyle bir tutarsızlığı Amerikalılar da dile getirdiler.” Kıyamet koptu. Beyaz Saray’ın görüşmede böyle bir konuyu hatırlatmadığı, bir çelişki dile getirmediği, bunları CHP tarafının söylediği anlaşıldı. Sonuç, Faruk Loğoğlu açıkladı: “Planlanan düzeyde temas organizasyonu sağlanamadığı gerekçesiyle, söz konusu gezi ertelendi.”
Paylaş