Aşağı yukarı 100 metrekarelik bir yer ayırmışlar. İçini de muntazam bir şekilde bölmüşler. Domatesler bir yerde. Yanında karalahanalar... Pazı, kabak, brokoli, karnabahar, havuç, böğürtlen... Tek bir boşluk yok. Biraz uzağına da bir kovan yerleştirmişler. Orada da arılar çalışıyor. Norman Rockwell tablosu gibi...
Anlattığım manzara, Beyaz Saray’ın içinde First Lady’nin kurduğu mutfak bahçesiydi. Geçen yıl başladı bu işe. Önce Amerika’yı, sonra dünyayı uyandırdı. Başladığı günden beri de kampanyasını her gün genişletti.
Geçen hafta bahçeyi gezerken, Beyaz Saray yetkilileri hasatla ilgili bilgi verdi. Şimdiye kadar tam 750 kilo ürün almışlar. Bunun üçte biri, fakirlere yemek dağıtan bir aşevine gönderilmiş. Geri kalanı da Beyaz Saray’daki ziyafetlerde kullanılmış. Maliyet ise... Bahçıvanların emeği dışında, en fazla 250 dolar.
Amerika’nın çelişkilerinden biri... Burada bütün anneler çocuklarının başkan olmasını istiyor. Sorunca yarıdan fazlası söylüyor bunu. Ama artık nasıl olacaksa... Başkan olmadan önce bir politikacı olmasını ise asla kabullenmiyor. Politikacıları sevmiyor.
Barack Obama göreve geldiğinden beri epey iş yaptı. Sağlık reformunu geçirdi... Finansal reformu hazırladı... Irak’tan çekilmeyi başlattı vesaire... Ama bunların hiçbiri, karısı Michelle’in bahçesi kadar ilgi toplayamadı.
İşin nereye vardığını anlatabilmek için söylüyorum. İlk defa, first çocuklar Sasha ve Malia’nın doktorları hızlı kilo alma uyarısında bulununca çıkmıştı bu bahçe meselesi. Oradan büyüdü. Önce obeziteye karşı ‘Hareket Edelim’ kampanyasının mayası... Sonra da ülkede her yana yayılan şehir tarımcılığının sembolü haline geldi.
Obama mitingler yapıyor şimdi seçimden önce. Önümüzdeki hafta büyük ihtimalle hezimet yaşayacaklar. Demokrat Parti’nin en büyük kozu ise Michelle ve onun bahçesi. Barack Obama’nın yanında dursun da, ona oy kazandırsın diye bekledikleri first lady.
“Politika” demiş eski bir Amerikan sosyalisti, “Zenginlerin parasını, fakirlerin oyunu almak ve her iki kesimi birbirlerinden koruyacağını vaat etmektir.”
Ama iki yılda... Ne zenginlere yaranabildi Barack Obama ne fakirlere. Karısı Michelle ise tek bir bahçeyle... Hem fakirlerin ilgisini topladı. Hem de zenginlerin desteğini aldı.
Locavore şefler malzemeye odaklandıİş, tek bir bahçe kurmakla bitmiyor tabii. Ürünler ekildi. Mutfak bahçesi medyaya gösterildi. Sonra Michelle Obama teker teker televizyonları dolaşıp bunu anlatmaya başladı. Yemek programlarına çıkıp ünlü şefleri yanına çekti.
Amerika şimdi bir ‘locavore’ çılgınlığı yaşıyor. 2000’lerin ortasında başlayan bir hareket bu. San Francisco’da bir grup, sadece çevrelerindeki 100 millik bir alan içinde yetişen gıdalarla beslenmeye karar veriyorlar. Ve kendilerini ‘local’ (yerel) sözcüğünden uydurdukları locavore’la tarif ediyorlar. Etle beslenen ‘carnivore’lar ya da otla beslenen ‘omnivore’lar gibi...
Hareket, özellikle New York’ta şehir tarımcılığı diye bir alan yaratıyor. İnsanlar krizin de etkisiyle, işsiz kalınca teraslarında domates, biber yetiştirmeye başlıyor. Ardından Michelle’in bahçesi geliyor. Ve iş bütün Amerika’ya yayılıyor.
Şeflerin önemi şurada... Jamie Oliver’dan Mario Batali’ye, Michelle Obama’nın bahçesinden geçmiş birçok ünlü şef, şimdi televizyonlardaki yemek programlarında ya da kitaplarında artık malzemeye ağırlık veriyorlar. Oliver ‘yemek devrimi’ diye bir kampanya başlattı. Çocuklara özel, sağlıklı tarifler üzerine çalışıyor. Batali, Michelle’in bahçesine ‘Iron Chef’ programını götürdü. Bahçeden çıkan malzemelerden yemekler yaptı.
Hele Beyaz Saray’ın bir şefi var. Chicago’dan gelme, Sam Kass. Öyle popüler oldu ki, People dergisinin listelerine girdi. Hem Beyaz Saray yemeklerini bahçe ürünlerinden yapıyor hem de şimdi Tarım Bakanlığı’nda beslenme üzerine yapılan toplantılara giriyor. Akıl veriyor.
‘Locavore’lar mı?.. Onlar da bu arada kendilerini çoktan tescil ettirdi. Tarım Bakanlığı mayıs ayında bir açıklama yaptı. Locavore sözcüğünü resmen tanıdı!..
Hollywood ressamı Norman RockwellSmithsonian Amerikan Sanat Müzesi’nde temmuzdan beri bir sergi var. Yılbaşına kadar devam edecek, Norman Rockwell sergisi. Tabloları Michelle’in bahçesine benzeyen ressam.
Amerikan resamlarının bir bölümünde olan bir şey. İşleri, Hollywood için yapılmış storyboard’lara benziyor. Hepsi film sahnesi gibi... Rockwell’in özelliğiyse illüstrasyonlarını da eklediğinizde bu tarzın en belirginlerinden olması... Risksiz!.. Yenilikten uzak!.. Gazete fotoromanı gibi uysal!..
O kadar gerçekçi ki... Tabloyu gördüğünüzde o anın gerçekten yaşandığını düşünüyorsunuz. Böylece Rockwell’in rötuşladığı bir Amerika fotoğrafına bakıp... İnanıyorsunuz!..
Hollywood mu bu tablolardan etkileniyor, yoksa bu tablolar mı Hollywood’dan, sanırım biraz karşılıklı... 20’lerden 60’lara kadar Amerika’da popüler kültürün en önemli belirleyicilerinden oluyor Rockwell. 78’de ölünceye kadar da üretmeye devam ediyor.
Ancak nasıl bir bayrak yarışıysa... Ölümünden sonra birçok işi popüler kültürün yeni prenslerine geçiyor. Steven Spielberg ve George Lucas’a. Onlar da 30 küsur yıl sonra koleksiyonlarıyla Washington’da 60 parçalık bir Rockwell sergisi açıyor.
New York’taki Amerikan Doğal Tarih Müzesi’ni görünce düşünmüştüm. Bu müzeye gelip dinozor iskeletlerini gören bir çocuğun büyüyünce Jurassic Park’ı yaratması çok daha kolay olur. Rockwell tablolarına bakıp ileride o tablolardaki gibi sahneler yaratmak da bir Hollywood yapımcısı için aslında doğal olandır.
Sadece Spielberg ve Lucas değil. Sinemacılardan sergiye bir saygı duruşu yaşanıyor şimdi. Hafta başında Julia Roberts geldi Washington’a. Önce Cafe Milona’da yemek yemiş. Ertesi gün de Rockwell sergisine gitmiş. ‘Pretty Woman’da payı olan adama ziyarete...