İdealizmin SWOT analizi

İki yol var önünüzde!.. Birincisi kolay. Sizden öncekiler nasıl davrandıysa... Hangi yollardan geçtiyse... Bazen rahatsız da olsanız, onaylanmış el kitabına bağlı kalıyorsunuz. Başınız ağrımıyor.

Haberin Devamı

İkinci yol ise biraz çetrefilli. Kalıplara uymuyorsunuz. Huysuzluk çıkarıyorsunuz. Size dayatılanı... Sizi rahatsız edeni değil, ideal olanı istiyorsunuz. Ve...
İşletmecilerin çok sevdiği bir yöntem vardır. Kafan karışınca hemen bir artı çizersin. Dört bölmeye durumun kuvvetli yönlerini, zayıflıklarını, önündeki fırsatları, tehditleri yazarsın. Büyük fotoğrafı görünce de bir fikre varırsın. ‘SWOT analizi’ deniyor buna.
Hafta içi, Amerikan Hükümeti’nde bir dönemin en güçlü bürokratlarından Richard Perle ile buluştuk. Karanlıklar Prensi ile... Evinde uzun uzun konuştuk. İşte Perle’yle olan o konuşmamız ve geçen hafta gösterime giren ‘Fair Game’ filmi üzerinden bir SWOT analizi yapacağım şimdi. Konu da idealizm olacak.
Çok kalmadı ama... “İdealist olmanın da iyi yönleri varmış” diyen çıkarsa diye...

ÜSTÜNLÜKLER

Haberin Devamı

Dünyayı değiştiriyorlar

Ülke savaşa gidiyorken... Dünya savaşı bekliyorken... CIA’de Irak masasına bakan ajan Valerie Plame’in kocası eski büyükelçi Joe Wilson’ı Nijer’e yolluyorlar. Irak nükleer silah üretmek için Nijer’den 500 ton sarı pasta almış. Gidip tespit etsin diye...
Maraz bulsun diye yolluyorlar Wilson’ı. Ama şüphelendiği Müslümanları uçaktan atmayı savunan arkadaşlarına Georgetown barlarında “Irkçı a..ık” diye bağıran, asıl Wilson’ın kendisi Amerikalıların başına maraz oluyor.
“Sarı pasta satışı yok” diye rapor yazıyor önce. Sonra Başkan Bush’un savaşı bu iddiaya dayandırması yüzünden ortalığı ayağa kaldırıyor. Kendi imzasıyla bir makale yazıp, New York Times’a bütün hikâyeyi anlatıyor. Huysuz, uzlaşmaz, kendini beğenmiş, saldırgan idealist...
Gazeteler, televizyonlar... Dünya çalkalanıyor. Herkes Wilson’ın “Nijer’de ne bulmadım” yazısını konuşmaya başlıyor.
Ancak bir süre sonra... Beklenmedik bir şey oluyor. Ve köşeye sıkışan Beyaz Saray bel altı vurup... Wilson’ın karısı Valerie Plame’in CIA ajanı olduğunu basına sızdırıyor.
‘Fair Game’, Wilson ve Plame’in o dönem yaşadıklarını anlatan bir film. Politik sinema gözüyle izlerseniz zayıf. Beyaz Saray’ın haberi nasıl sızdırdığı... Gazetecilerin skandaldaki rolü... Gündemin nasıl yön değiştirdiği... Bunlar yok!.. Ama inandıkları doğrular için savaşan bir ailenin yaşadıkları var.
Hayatları altüst oluyor Wilsonların... Fakat kendi başlarına... Hiçbir yere dayanmadan... Dayak yiye yiye... Herkese Amerikan Hükümeti’nin yalan söylediğini de gösteriyorlar.
İdealist davranıyor Wilsonlar... Ve dünyayı değiştiriyorlar. Tüm bir medeniyet tarihinde olduğu gibi gidişatı belirliyorlar!..
En büyük üstünlükleri!..

FIRSATLAR

Haberin Devamı

Dava arkadaşı zaman

Başta yalnız olabilirsiniz. Ama sonra yavaş yavaş etrafınız kalabalıklaşmaya başlıyor. Medya destek oluyor. İnsanlar çevrenize toplanıyor. Ve kendi başınızayken, size hakkınızı teslim edenler çıkıyor. Sadece savunduğunuz doğrunun değil, sizin de itibarınız iade ediliyor.
Richard Perle ile Türkiye’de insanların Amerika’ya neden bu kadar tepkili olduklarını konuşuyorduk. AKP Hükümeti’nin destek olmadığından şikâyet etti. “ABD hakkında korkunç şeyler söylendi. 2004’teki Asya tsunamisinin ABD’nin nükleer testi nedeniyle oluştuğunu söyleyenler çıktı. Ama Türk Hükümeti bu olayda sessiz kaldı. Başka dedikodularda da hep sessiz kaldılar” dedi. Fakat hepsi bir yana... Olumsuz kanının Irak Savaşı yüzünden oluştuğunu da kabul etti.
Joe Wilson, New York Times’taki yazısından sonra Irak Savaşı’na karşı çıkan bir avuç azınlığın gözünde bir süre sonra kahraman haline geliyor. Konuşma yapması için üniversitelerden davetler almaya başlıyor. Ve yedi yıl sonra... Bir yönetmen tarafından yaptıkları tarihe mâl ediliyor.
Zaman, idealistin önündeki en büyük fırsat.

ZAYIFLIKLAR

Haberin Devamı

Beyaz Saray’ı yenemezsin

Ev, Washington’ın en zengin bölgelerinden Chevy Chase’de. Dışı siyah ahşap. İki katlı. Derin verandasıyla, ağaçların arasına saklanmış. Tam da Karanlıklar Prensi’nin eviymiş gibi dikkat çekmemeye çalışıyor!..
Richard Perle, Reagan döneminden beri Amerikan Hükümeti’nin gelmiş geçmiş en güçlü bürokratlarından biriydi. Lakabı o dönemden kalma. Soğuk Savaş sırasında altı yıl Savunma Bakan Yardımcılığı yaptı. Sonra tam 17 yıl Pentagon’un Savunma Politikaları Kurulu’nda çalıştı. 2003 Irak Savaşı’nın en büyük ideoloğu oldu.
İdeolog olabilir ama... Perle’nin bir idealizm tartışmasında yeri yok aslında. En azından bir dayanak olarak yeri yok. Olsa olsa bir kontrargüman!.. Şöyle...
Şimdi 69 yaşında. Sanki köşesine çekilmiş gibi. Ama evinde buluşup uzun uzun Türkiye konuştuğumuzda gördüm. Hâlâ her şeyi yakından izleyecek kadar zehir gibi. “Size neden Karanlıklar Prensi diyorlar” dedim. Aynen şöyle cevap verdi:
“O lakap benim işimin bir parçasıydı. Soğuk Savaş dönemindeydik. Yapmam gerekenleri yaptım. Ve bir daha yaptığım işte hiçbir zaman öyle olmadım. Sovyetleri yenmemiz gerekiyordu.”
Yendiler mi?.. Evet yendiler. Perle o görevden sonra 20 yıla yakın Amerikan dış politikasının en güçlü isimlerinden biri oldu mu? Evet oldu!.. Bir savaş başlatacak kadar dünyanın kaderinde etkili miydi?.. Evet etkiliydi!.. Peki Perle gibiler bütün bir sistemi kontrol ediyorken, o dönem idealist davranmaya çalışanlara ne oldu?..
Fair Game’de Valerie Plame kocasıyla mutfakta kavga ederken, “Ne yaptığını zannediyorsun” diye bağırmaya başlıyor Joe Wilson’a. “Bu Beyaz Saray. Beyaz Saray’la kavga edemezsin. Beyaz Saray’ı yenemezsin!..”
Mücadelede yalnız kalıyorlar. Ellerinde güç olmuyor. Ve Perle’lere karşı başta devamlı altta kalıyorlar.
İdealist olmanın en büyük zayıflığı!..

TEHDİTLER

Haberin Devamı

Sıkıntılı dönem

Hikâyenin sonu belki güzel olabilir. Ama yol çok engebeli.
Joe Wilson’ın yazısından sonra Valerie Plame işini kaybediyor. Arkadaşlarından uzaklaşıyor. Çocukları damgalanıyor. Ve en sonunda evliliği de çatırdamaya başlıyor. Çünkü işin başında, idealistlerin tarihi yönlendirme güçleri olmuyor.
Konuşurken Perle’ye Türkiye hakkında neoconların yanılıp yanılmadıklarını sordum. “Büyük Ortadoğu Projesi’ni siz yarattınız. Türkiye’yi İslam dünyasına siz model yapmak istediniz. Şimdi bunun kötü bir fikir olduğunu kabul ediyor musunuz” dedim. “Benim o işle ilgim yok” dedi, “Condoleezza Rice ve Colin Powell dönemlerinde Dışişleri bürokratları hazırladı.” Sonra da aynen şöyle dedi: “Türkiye’yi ılımlı bir yer yapan, her zaman laik demokrasisidir. Eğer laik bir demokrasi olmaktan vazgeçerseniz ılımlı da olamazsınız. Türkiye’nin bir model olarak düşünülmesi, aptalca bir fikirdi. O dönem kimse bana danışmadı. Sorsalardı ‘aptalca’ derdim.”
"En azından arkadaşlarınız desteklemedi mi" dedim. “Paul Wolfowitz’in de Doug Feith’in de bir payı yoktu” dedi.
Tarihi yeniden yazmak diye bir laf var. Perle o günkü konuşmamızda işte bunu yaptı. Gözümün içine baka baka. “Biz desteklemedik, biz yapmadık” dedi.
Tehdit, doğruların ortaya çıkacağı güne kadar çekeceğiniz sıkıntılar. Ve o gün gelinceye kadar... Tarihe yön verme gücü olanların ellerinde bulunduracakları güç...

SONUÇ

Haberin Devamı

İşlerin iyice karıştığı, ailenin çözüldüğü bir sırada... Kavga ederlerken en sonunda Valerie Plame çocukların önünde Joe Wilson’ı yazdığı makale yüzünden suçluyor. Her şeyin o makaleyle başladığını ve Wilson’ın yazıyı yazarken ailesini düşünmediğini söylüyor.
İşin içinde bencilce bir yan da var. İdealizmin insanı bazen etrafından koparan; değerleri, insani ilişkilerin önüne taşıyan kibirli bir hali oluyor. Bunu şimdi Obama için söylüyorlar. İdealizme o kadar kapılmış ki, çevresindekilere danışmaktan hoşlanmıyor... Hatta konuşurken bile sıkılıyor diye... Ancak hayatının her döneminde pragmatizme bağlı yaşamış Richard Perle ve ‘Fair Game’ üzerinden gidince... Şöyle bir sonuç çıkıyor:
- İdealist olmanın sana sağladığı hiçbir garanti yok. Hayatın boyunca bir kaybeden olabilirsin.
- Hayatın zorlaşabilir. Etrafındaki insanların ihtiyaçlarına karşılık veremeyebilirsin.
- Ancak inandığın doğruların bir gün geçerli olduğunu görme ihtimalin her zaman var.
- Ve başından beri söylediklerine inanan bir azınlığın, bir gün bu doğruları dünyaya yön verecek değerlere dönüştürmesi her zaman mümkün.
- Medeniyetin insanın lehine gelişmek gibi bir eğilimi var. Ve bunu sağlayan da idealistler...

Yazarın Tüm Yazıları