Her kentin bir Woody Allen’ı olmalı

Tribeca Film Festivali’nin açılışında gösterilen Whatever Works filmine tedirginlikle gittim. New York’la ilgili hálá anlatacağı bir hikayesi var mıydı 74 yaşındaki Woody Allen’ın? Film bitince anladım. Meğer biriktiriyormuş. Daha keskin, daha derin hikayeler...

Eskiden edebiyatçılar yazmayı daha erken bırakırmış. Şimdikilerin artık hayatlarının son dönemine kadar yazmaktan vazgeçmediğini anlatan bir araştırma okudum geçenlerde. 82 yaşındaki Gabriel Garcia Marquez’i örnek vermişlerdi. Tıpkı 80’li yaşlarında Bir Ada Hikayesi dörtlemesini bitirmeye çalışan Yaşar Kemal gibi.

Araştırma edebiyatçılarla ilgiliydi ama ben onların arasına bir sinemacıyı da ekleyeceğim. Çoğu New York’ta geçen onlarca filmin ardından 74 yaşında hálá New York filmi yapan Woody Allen’ı.

5 yıl önce Avrupa’da film çekmeye karar verdiğinde, Woody Allen gözümde daha farklıydı. Çünkü eski Allen filmlerini ne kadar sevsem de yenilerde artık sıkılmaya başlamıştım. Londra ve Barcelona’da çektiği 4 filmden sonra iş değişti. Match Point, seyrettiğim en iyi Woody Allen filmlerinden biri oldu örneğin.

New York’a döndüğünü öğrendiğim zaman, o yüzden başta korktum. Avrupa’dayken iyiydi, New York’la ilgili bana anlatabileceği ilginç bir hikayesi kaldı mı, bilemedim. Ve Tribeca Film Festivali’nin açılışındaki Whatever Works’e bir tedirginlikle girdim. Toz konduramadığınız birinin sizi hayal kırıklığına uğratabileceği endişesiyle...

HÁLÁ BARDA KLARNET ÇALIYOR

Film başladı. Herkes gala kibarlığında her şeye gülerken, ben koltukta kasılmış bir şeyler olmasını bekliyorum. New York’un sıkışmış üst sınıf yaşantısı, aptal sarışın, fazla klişe geliyor. Tamam, dedim kendi kendime, korktuğum başıma geldi.

Ancak bir süre sonra birden hava değişti. Akmaya başladı film. Ve bir quantum fizikçisinin para karşılığı parkta satranç öğrettiği kafasız çocuklara hakaret edişiyle kendimi bir anda silsilenin içinde buldum. New York’a geldikten sonra nehirleri yaratan Tanrı’nın aslında gay bir dekoratör olduğuna inanan ve gay olmaya karar veren dindar taşralı... Kıytırık bir fotoğraf makinesiyle çektiği anlamsız aile fotoğrafları sayesinde meşhur bir sanatçıya dönüşen ve sonra da menage a trois yaşamaya başlayan onun dindar karısı... Durmadan gülmeye başlamıştım.

Gala gecesinin o ağır topluluğu, salon dolusu ağır New Yorklu ise iyice kendinden geçmişti. Sadece o Güneyli çiftin yaşadıklarına gülmüyorlardı bu arada. Bir yandan da onları bu hale sokan kendi tavırlarıyla yüzleşiyor, kendi durumlarına gülüyorlardı.

Hálá her pazartesi Upper East Side’daki Carlyle Otel’in barında klarnetiyle konser veriyor Woody Allen. Bir hafta izlemeye gittiğimde vestiyerdeki görevliye "Hiç aksattığı olmuyor mu" dedim, "4 Temmuz dahil bir gün bile gelmediği olmaz" dedi. Bütün ciddiyetiyle, tıpkı gala gecesinde olduğu gibi bütün o asık suratlılığıyla sahneye çıkıyor, bir yandan çalıyor bir yandan da bara doluşan insanları seyrediyor hálá. İnsanlar ona baktıkça, o da onlara bakıyor.

Film bitince anladım. Meğer biriktiriyormuş. 74 yaşında kendine yazacağı hikayeler topluyormuş. Whatever Works’teki gibi daha alaycı, daha keskin, daha derinlemesine hikayeler...

Her kentin bir Woody Allen’ı olmalı mutlaka. Kendini onun ağzından dinleyebileyeceği, kendini ona anlattırabileceği zeki bir sinemacıya her kentin ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. New York’un başka bir şansı da bu işte.

New York davetlerinin edebiyatçısı

Tribeca’nın açılış galasından bir gece önce Vanity Fair dergisi festivalin onuruna bir parti düzenledi. Robert de Niro’dan Bono’ya kadar birçok ünlüyü davet ettikleri, Oscar töreni sonrası Los Angeles’ta verdikleri partinin New York versiyonu. Woody Allen filmlerinde bu tür partilerden kábus sahneleri gibi bahsedilir. İnsanların etrafa gülücükler dağıtırken networking yaptığı, filmin kahramanının ise içine düştüğü ortamdan iyice bunalıp intihar etme isteğine kapıldığı korkunç yerlerdir hep. Çok geç gidebildim ve bu alandaki en kült geceyi başından izleyemedim maalesef ama Salman Rüşdi’yi görmem yetti.

Sevgilisiyle gecenin sonuna kadar kaldı. Etrafındakilerle konuştu, fotoğraflar çektirdi, sonra yavaş yavaş partinin yapıldığı Adalet Sarayı’nın merdivenlerinden aşağı inmeye başladı. Önlerinde başka bir çift vardı, fotoğrafçıların rahat çalışabilmesi için durup bekledi. Pay bıraktı, sonra tekrar inmeye devam etti. Genç sevgilisinin elini iyice sıkıp durdu, poz verdi ve yine ağır adımlarla çıkışa kadar yürüyüp gözden kayboldu.

Amerika’da hangi magazin dergisine bakarsanız bakın, Salman Rüşdi’yi mutlaka bir davette görürsünüz. Nasıl 60’lı yıllarda New York davetlerinin başkonuğu yazar Truman Capote olmuşsa, şimdi de Rüşdi var. Marcel Proust’un da amatör bir yazar olarak sivrilmeye çalıştığı yıllarda partiden partiye koştuğu bilinir. Ama Rüşdi, ta 1981’de "Geceyarısı Çocukları" kitabıyla Booker kazanmış biri. Sivrilme konusunda ise dünyada hiçbir edebiyatçının onunki gibi bir külliyatı (Şeytan Ayetleri) olamaz.

Seviyor demek ki... Bu medyatikliğin kitap satışlarına etkisini bir kenara koyacak olursanız, naif düşünürseniz, demek göz önünde olmayı, eğlenmeyi seven biri diye bakacaksanız. Herkes Woody Allen gibi bir mizantrop olmak zorunda değil ki...

Yeni gözlüklü pesimist

Whatever Works’ün bir özelliği de, filmde Woody Allen’ı Woody Allen oynamıyor. Daha doğrusu Woody Allen filmlerinin çoğunda olan, filmin zeki, yabancılaşmış, resmin bütününü gören ama panik ataklar yaşayan başrol oyuncusu bu sefer o değil. Onun yerine Türkiye’de de yayınlanan dizi film Curb Your Enthusiasm’daki Larry David var.

David, mizantrop (toplumdan uzaklaşan), mizojinist (kadın düşmanı), takıntılı bir fizikçiyi canlandırıyor. Gençken "kıl", yaşı ilerleyince "uyuz" denilen, iyice yaşlanınca da "huysuz"luğa terfi eden sıradışı tiplerden birini.

Curb Your Enthusiasm’da kendini oynarken bu kadar belirgin değildi. Woody Allen ile aynılar. Kekelemeleri, mimikleri, jestleri, konuşurken gözlerini kaçırmaları, her şeyleri bire bir aynı olmuş. Tek fark; David, Allen’dan 12 yaş genç.

Aynı zamanda Seinfeld dizisinin yaratıcılarından biriydi Larry David. Yani Allen gibi o da bir yazar. Devam etmek isterse, New York’un yeni gözlüklü pesimisti o olabilir.
Yazarın Tüm Yazıları