Olabilirmiş. 28 Şubat öyle etkili bir dönemmiş ki, bir İngiliz’i bile Kemalist yapmış.
Ay başında burada bir kitap çıktı. Adı, “Rebel Land” (İsyankâr Topraklar). Yazarı da The Economist dergisinin eski Türkiye muhabiri Christopher de Bellaigue (39). Kitap iki açıdan ilginç. Birincisi, fikir çok güçlü. Muş’un kozmopolit bir yapıya sahip Varto ilçesini bir laboratuvar kabul edip, üzerinden bir Türkiye analizi yapıyor. Köydeki Kürtlerden, Ermenilerden, Alevilerden, Türklerden hikâyeler topluyor. Geçmişe dair “antropolojik” öyküler. İkincisi, hikâyeleri yorumlarken de bir aynanın karşısına geçip kendiyle hesaplaşıyor. Şimdi İran’da yaşayan de Bellaigue ile geçen hafta Londra’dayken telefonla konuştum. Hem kitabını hem de yaşadığı dönüşümü... Türkiye’de 1996-2000 arası görev yapıyor. Geliş sebebi, âşık olduğu bir Türk kızı. Hem kız, hem çevre hem de dönemin etkisiyle Kemalist oluyor. Ermeni meselesinden İslam’a bakışına, tüm dünya görüşünü de Kemalist perspektife göre oluşturuyor. Ama sonra yine âşık oluyor. Bu sefer bir İranlı’ya. Onun peşinden de İran’a gidiyor ve fikirsel yolculuğu başlıyor. “İran’a bakışım çok katıydı, önce o değişti” dedi. Sonra sırayla, kafasında kurduğu bütün tabular... Rebel Land, Amerika’da şu sıralar çok popüler. En önemli sebebi de içinde geçen Ermeni hikâyeleri. De Bellaigue, 2001’de New York Times’a yazdığı bir makalede Ermeni meselesini de Kemalist ideolojiye göre yorumlayınca o dönem Ermenilerden çok küfür işitmiş. Bu kitabında Türk tezlerine yine yakın. Ancak “Bu sefer işin içine vicdan da kattım” diyor. Ne değişmiş derseniz... “Osmanlı’ya isyan eden Ermeniler öldü” noktasından, Obama’nın “Büyük Felaket”ine yaklaşmış. Yine de işin politikaya bulaştırılmasına, parlamentolarda kararlar alınmasına karşı çıkmış. Kitabın başında anlattığınız ayna metaforu Kemalist geçmişinizle mi bir hesaplaşma, dedim. Güldü. Belki de dedi.
NASIL DIŞA AÇILSIN
Baştaki soruya geri dönersek... Bir İngiliz Kemalist olabilir mi? Açıkçası, durum önce bana garip gelmişti. Ancak sonra düşününce aslında çok da yadırganacak bir yanı olmadığına karar verdim. Dünyada, ulus devleti savunuyor diye kendini Gaullist (Fransız Charles de Gaulle’un çizgisi) diye tanımlayan insanlar var!.. Ya da popülist ve milliyetçiyse “Ben Peronistim” (Arjantinli Juan Peron’un ideolojisi) diyenler çıkıyor. Maocuları, Leninistleri hiç saymıyorum bile. O zaman kağıt üstünde Kemalist yabancılar niye olmasın... Dezavantajı, şimdi konjonktür müsait değil. Çünkü değil İngiliz, içeridekiler özeleştiri vermeye başladı. Nasıl dışa açılsın ki!..
Hande Ataizi bile Bill için giyiniyor
2 yıl önce peşinden çok koşmuştum. Yanında duracak ve bir gününü izleyecektim, o kadar. Gittiği partilerde, sokakta nasıl çalışıyor, insanları nasıl seçiyor, konularını nasıl oluşturuyor görüp bir izlenim yazacaktım. Ama bir türlü ikna edemedim. Bill Cunningham, New York Times’ın moda fotoğrafçısı. 80 yaşında. Sunday Styles’da çıkan partileri anlattığı “Akşam Saatleri” ve trend kovaladığı “Sokakta” köşeleriyle de New York’un nabzını belki de en iyi tutan gazeteci. Hafta içi okudum. Ben yapamasam da iki belgeselci sonunda Cunningham’ı konuşturmayı becermiş. Ancak sıkı durun. İkisi, bunun için tam 7 yıl uğraşmış... Geçen sene MoMA’da Martin Kippenberger’in bir sergisine gitmiştim. 13 yıl önce ölen, Almanların dâhi, enfant terrible (kötü çocuk) sanatçılarından. Sergiyi dolaşırken, Hande Ataizi’ni de gördüm. Saçlar toplanmış, üstünde siyah bir etek, ayağında da sade, siyah bir babet vardı. Kötü çocuğa cici kız kıyafeti... Bir hafta sonraydı sanırım. Bu sefer Ataizi’ne Cunningham’ın köşesinde rastladım. Kafasında kuş yuvasını andıran abartılı bir şapka, katıldığı bir davette poz veriyordu. Amerikan Vogue’un başındaki Anna Wintour’un, Cunningham için söylediği bir söz var. “Aslında biz hepimiz Bill için giyiniyoruz” diyor. Bütün New York kadınları mı bilmem ama anladım ki, o gün bu kural Ataizi’nin durumuna uyuyordu.
Kültürel antropoloji
Tıpkı de Bellaigue gibi Bill Cunningham’ın yaptığı iş de bir tür antropoloji. Amerika’da People, Türkiye’de Alem tarzı dergilerin yaptığı türden bir kültürel antropoloji. Ancak farkı, siz neyin moda, neyin demode olduğunu görmek için bütün dergileri karıştırıyorken, Cunningham, yarım sayfaya sığdırılmış 30 fotoğrafla size bütün resmi gösteriyor. Ve fotoğraflar o kadar kusursuz bir uyum içeriyor ki, size sunduğu trendin bütün argümanları oturmuş oluyor. Moda dünyasında bir ilah, Cunningham. Hiçbir giyim üreticisinin köşesini ıskalamadığı bir pusula. Ancak özel hayatına gelince, orası felaket... 50 yıldır aynı stüdyo dairede yaşayan, bisikletten başka araç kullanmayan, New York’tan dışarı çıkmayan, tatil yapmayan bir mizantrop.