Paylaş
Truman Show filminin posteri gibi. Birbiriyle ilgisiz binlerce fotoğraf var elinizde. Ve o fotoğrafları öyle bir yan yana diziyorsunuz ki... Sonunda ortaya bir surat çıkıyor. Edirnekapı Kariye’deki taş ustalarının 700 yıl önce mozaik kurarken yaptıkları işin dijital hali.
Big data da (büyük veri) yöntem olarak aynı. Birbirinden kopuk parçaların bir araya gelip yarattıkları anlamlı bütün. Ancak fark... O ustalar taşları bulup bir resim yapmaya çalışırlarken... Big data o taşların yerlerine dokunmadan, kendiliğinden oluşan resimden bir anlam çıkarmanızı sağlıyor. Mozaiğin karşısına oturuyorsunuz. Ve parçaların size ne söylediğini anlamaya çalışıyorsunuz.
İşte big data teoremi, kabaca, bir istatistiğe, bir veriye dönüştürülebilecek hayattaki her detayın bir araya gelip büyük resmi sunması demek.
DÖNÜŞTÜRÜCÜ BİR GÜÇ
Dijital dünyadan bir örnek... 1 trilyon sayfanın endekslendiği Google’da her gün yaptığınız 5 milyar arama, ayda izlediğiniz 4 milyar saat YouTube videosu ya da günde attığınız 500 milyon tweet size bir kakofoni gibi gelebilir... Ama bu bilgiler bir araya geldiğinde, bakmayı bilen bir göz aslında bu çöplükte olağanüstü bir ahenk, aklınıza gelmeyecek sonuçlar bulabiliyor. Mesela dünyanın neresinde bir salgın hastalık riski olduğunu... Nerelerde bir suç eğilimi yaşandığını... Önümüzdeki yaz hangi tatil kentinin patlayacağını bakıp görebiliyor.
Sadece dijital dünya da değil... Buna bakkaldan aldığınız ekmekten komşunuzla ayak üstü yaptığınız sohbetin süresine... Hayatınızda bir sayı, bir veri formuna girebilecek her adımı ekleyin... Big data denilen şeyin dünyayı nasıl dönüştürücü bir gücü olduğunu siz de anlayacaksınız.
SİHİRBAZ NATE
Nate Silver’ı aranızda duyanlar vardır mutlaka... 35 yaşında, Amerikalı bir genç. 20’li yaşlarında beyzbol istatistikleri çalışırken, geliştirdiği algoritmayla 2008 Amerikan başkanlık seçimlerini tahmin etmeye soyunuyor. Ve şaşırtıcı biçimde 5 yıl önce sonuçları en doğru bilen adam oluyor. New York Times hemen kapıyor Silver’ı. 2012 seçimlerinin de bir numarası oluyor. Şimdi Obama ne zaman seçim tahminleriyle ilgili bir konuşma yapsa Silver’dan bahseder. Yaptığı da ne... Araştırma şirketlerinin anketlerinden kendi geliştirdiği algoritmayla ağırlıklı ortalama çıkarmak. Ne bir saha çalışması ne yeni bir anket... Yapılmış anketlerin anketi yapanın geçmişteki doğruluk oranlarını da hesaba katarak ortalamasını almak.
Neden cahiliye devri dediğimi anladınız mı? Çünkü gerçek orada duyuyor. Her şey olup bitmiş. Her şey hazır. Tek yapmanız gereken ise bir formülle oradaki gerçeği söküp çıkarmak.
Geçenlerde okudum. IBM’inden Oracle’ına teknoloji şirketleri şimdiye kadar bu işe toplam 15 milyar dolardan fazla para harcamış. Ve 100 milyar dolara kadar yolu var deniliyor. Tek istedikleri, verilerini nasıl verimli bir şekilde kullanacaklarını öğrenmek: “Bana öyle bir yazılım ver ki, elimdeki müşteri bilgilerini gireyim, o da bana nasıl daha fazla büyüyeceğimi söylesin.”
Google’ın tabelası orada kapı gibi asılı
Şöyle bir şey belki de bu... Hayatı eskiden filozofların yardımıyla anlamaya çalışıyorduk. Şimdi onu dijital platforma taşıyıp bir veriye dönüştürmeyi başardık. Artık filozoflara değil bilgisayarlara soruyoruz.
Açın Google’ın Zeitgeist 2012 listesine bakın. Size eskiden bunları gazeteciler söylüyordu. Şimdi Türklerin Antalya’ya Bodrum’dan daha fazla gittiğini, en çok Muhteşem Yüzyıl’ın izlendiğini, Galatasaray’ın en popüler takım olduğunu Google’dan öğreniyorsunuz.
Eskiden bir gazeteci “En popüler Galatasaray”, diğeri, “Hayır en popüler Fenerbahçe” dediğinde bundan polemik doğuyordu. Asla tam olarak bilinemeyecek bir gerçek üzerinden atışma... Şimdi aynısını yapmaya kalksalar birinden biri yalan söyleyen durumuna düşüyor. Çünkü Google’ın tabelası orada kapı gibi asılı duruyor.
Başka bir döneme giriyoruz şimdi. Verinin her şeyi bir adım öne taşıdığı... Elde daha çok donenin olacağı daha sofistike bir dönem. İnsan davranışını anlamaya bir adım daha yaklaşacağımız bir zaman. Big data bize hayatın anlamını söyleyecek değil. O kısım halen filozoflarda... Ama en azından bir araya gelince neye benzediğimizi bileceğimiz bir çağ.
Paylaş