Paylaş
SİSTEM YOK: Hiçbir sistem yok. Düzenli bilgi akışı... Koordinasyon... Bütün gazeteciler Başbakan’ı el yordamıyla takip ediyor. Allah Ankara’daki meslektaşlarımın yardımcısı olsun. Ben mesela samimi olarak Başbakan’ın basın danışmanı Lütfullah Göktaş’ın gazetecilere hangi konularda yardımcı olduğunu anlamadım. Lütfen kusura bakmasın. “Başbakan’ın Beyaz Saray görüşmesi öncesi ya da sonrası bilgilendirme olacak mı?” Yok. “Başbakan’ın yazılı konuşma metinlerini veriyor musunuz?” Yok. Sonra öğrendim. Başbakan bilgi akışı olsun pek istemezmiş. Açıklamaları nasıl olsa kendisi yapıyor diye... Okuduklarımdan aşağı yukarı bir fikrim vardı. Başbakan hükümetin her şeyi. Hem Başbakan hem adı konmamış Milli Eğitim Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Sağlık Bakanı... Ama gezide gördüm ki, yetmez. Başbakan Başbakanlık’ın da her şeyi. Hem Başbakanı hem sözcüsü hem danışmanı.
KADIN YOK: Ankara’da durumu asıl zor olanlar ise kadın gazeteciler. Beyaz Saray görüşmesi öncesi bir lokantaya gittik. Başbakanın danışmanı Mücahit Arslan medyanın bütün tepe yönetimiyle ilişkide. Herkesin yakın olmak istediği müthiş güçlü bir perde arkası figür. Masadayken bir baktım 20 balta yan yana dizilmiş oturuyoruz. Bir tane kadın yok. Sonra Ahmet Davutoğlu geldi masaya. Sonra MİT Müsteşarı geldi. Onlar da katıldı erkek muhabbetine. Konuşuyorlar, anlatıyorlar. Şimdi Ankara’da çalışan bir kadın gazeteci olduğunuzu düşünün. Ve her akşam Ankara’nın kebapçılarında aynı manzaranın farklı hükümet temsilcileriyle döndüğünü hayal edin. Nasıl rekabet edeceksiniz o masadaki erkek gazetecilerle? Kimse de bu durumu sorgulamaz.
KAFA TOKUŞTURMA: Bir de şu kafa tokuşturma meselesi var. Muhafazakârların alamet-i farikası oldu anladığım kadarıyla. Ama alışmadığım için mi, bana her gördüğümde o kadar sakil geliyor ki... Nereden çıktı, niye böyle yapıyorlar hiçbir fikrim yok. İnsanın gözünü tırmalayan bu işler, kadınların o resme girmelerini de daha zorlaştırıyor zaten. Sadece estetik dışı değil acayip de maço bir görüntü çünkü.
SUSKUNLUK: Ha, erkek gazeteci-erkek hükümetçi muhabbeti iyi de iş var mı derseniz... Orası da tartışılır tabii. Biri söyledi. “Başbakan’ın dahil olduğu konularda kimse basına bilgi vermeye cesaret edemez” diye. “Çok konuşanlar barınamaz” dedi. Nedendir bilmiyorum, gezi sırasında Türklerden sistemli bilgi akışı olmadığı gibi benim Amerikalı kaynaklarım bile sustu. Birine takıldım hatta. “Türkler mi ‘konuşmayın’ dedi?” dedim... Gülüyor.
TV’CİLER YOK: Bir Türk gazeteci için iyi olan taraf ise... Başbakan halen televizyoncuları değil gazetecileri tercih ediyor. Amerika’da geçen haftalarda yine tartışma konusu oldu. Başkan Obama özel röportajları sürekli televizyonlara veriyor. Dış gezilerinde hep televizyoncular önde. Washington Post, New York Times en sonunda isyan etti, “Yeter artık, bizi de bu işin içine sokun” dediler. Başbakan ise Washington’da da yine gazetecilere özel davet gönderdi.
EMİNE ERDOĞAN: Son... Şunu da söylemem lazım: Emine Erdoğan’la ilgili çok yazıldı çizildi. Ama kendim görünce inandım, hakikaten inanılmaz sıcak ve samimi biri. Başbakan’ın Beyaz Saray’daki sabah toplantısı bitti. Emine Erdoğan’ın bir konuşmasını dinlemek için Mayflower Oteli’ne gittim. Yanına gidip izlemeye başladım. Konuşmaya gelen kadınlarla diyaloğu... Herkesle tek tek içten ilgilenmesi. Sıcaklığı. Nasıl bir dengedir acaba bu! Çiftler her zaman zıt olmak zorunda mıdır? Mesela Amerika’da da Barack Obama seviliyorken Michelle Obama’nın insanlara antipatik geldiği konuşulmuştu bir ara. Onu geçin, Chicago’da geçen sene NATO Zirvesi’nde takip ettiğim Abdullah Gül’ün karısıyla arasındaki denge de biraz ona benziyor. Korumalar, danışmanlar Hayrünissa Gül’den nasıl illallah ettiyse Abdullah Gül’ün insani ilişkileri o kadar sıcaktı. Diyeceğim; Erdoğan çiftinde de Güllere göre roller tam tersi. Tayyip Erdoğan yakın çevrenin çekindiği kişi. Emine Erdoğan ise herkesin görünce sevdiği, Erdoğan’ların sempatik yüzü.
Paylaş