3 ana görüş ayrılığı

ÜÇ temel konuda temel görüş ayrılığı var.

Haberin Devamı

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Eylül’de New York’ta ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile olan toplantısına da damga vuran üç ayrılık. ABD ile Türkiye arasında ilişkiyi olumsuz yönde etkileyen bu üç meseleyi Amerikalılar nasıl ele alıyorlar, aktarmaya çalışacağım.

 


1- GÜLEN: Türkiye, 15 Temmuz’dan sonra Fetullah Gülen’in hızla iade edilmesini istiyor. ABD ise başta belirlediği o anlaşılmaz tutumunu değiştirdiği halde bu talebin bir çırpıda yerine getirilemeyeceğini dile getiriyor. Evet, 16 Temmuz’a göre müspet epey bir değişim oldu. Çünkü başta kavrayamadı Amerikalılar. Obama’ya altı yıl (2009-2015) en yakın isimlerden biri olarak çalışan Phil Gordon’ın geçen hafta Washington Enstitüsü’nde yaptığı bir konuşmada dediği gibi, “ABD’nin darbeyi küçümseme eğilimi yüzünden ABD tarafından neredeyse ihanete uğradığını düşünen Türklerin hislerini anlamada başarısız oldular”. Sonradan dank etti. O yüzden “Kanıt gösterin” yerine “Beraber çalışıyoruz” demeye başladılar. O yüzden iade taleplerine normalde iki savcı bakarken, Amerikan Adalet Bakanlığı Gülen dosyasına altı savcı atadı. Ancak bir yandan da Gülen’le ilgili bütün ihalenin şimdi Amerikan Yönetimi’ne kalmasını da kabul etmiyorlar. Hafta içi Türk Hükümeti’ne yakın Turkish Heritage Organization’ın Washington’da bir paneli vardı. Konuşmacılardan gazeteci Nedim Şener, Gülen’in 2008’deki Yeşil Kart davasına getirdi konuyu. Gülen’e referans mektubu veren ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi (1989-1991) Morton Abramowitz’i hatırlattı. Dinleyicilerden emekli büyükelçi Jim Holmes da bunun üzerine söz alıp, “Morton Abramowitz’in mektubu imzalamadan önce konuyu Türk Hükümeti’yle görüştüğünü biliyorum. Gülen hakkında devam eden bir dava var mı ve böyle bir mektubu yollamasına itirazları var mı diye sordu. Bir dava olmadığını ve böyle bir mektup yazılmaması için bir sebep bulunmadığını söylediler” dedi. Abramowitz’le görüştüm. Ki kendisi Gülen Cemaati’ne en yakın duran kişilerdendir. “Hatırlamıyorum ama Jim’in dediğine güvenirim” dedi.

 

 

Haberin Devamı

2- IŞİD: Bir dizi farklılık var. Esad’a bakıştan, Suriye’deki Sünni gruplara, Irak Başika’daki Türk askeri varlığına. Ancak ABD için öncelik IŞİD iken, Türkiye’nin ağırlıklı tehdit saydığı YPG temel ayrılık konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Biden görüşmesinde ABD’yi YPG’ye silah vermekle suçlaması üzerine üst düzey bir Pentagon yetkilisiyle görüştüm. Çünkü Biden’ın o görüşmede “Haberim yok” demesine rağmen Savunma Bakanı Ash Carter’ın Kürtlerin (YPG) ana unsur olduğu SDG’ye silah verildiğini ve verilmeye devam edeceğini söylemesi de, müttefikler arasında olması gereken güven ilişkisiyle bağdaşmayan bir yaklaşım. Yetkili, SDG’ye silah yardımlarının operasyon bazında yapıldığını, en son Menbiç’in kurtarılmasından beri (haziran) yardım olmadığını, şimdi Rakka başlamadan yeniden cephanelik ve küçük silah yardımı yapılacağını söyledi. “Rakka’da SDG olacak” dedi. Ve Türkiye’nin operasyona katkı verme beklentisine sıcak bakılmadığını belli etti. Gerçi Türk Ordusu’nun ÖSO güçleriyle Dabık’a ilerlerken IŞİD’in bu hafta kentteki ailelerini tahliye ettiğini ve ABD tarafı olarak Türkiye’ye destek olduklarını vurguladı yetkili. PYD konusundaki çatlak sürecek. Ama daha önce Musul Harekâtı’nda Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığı ve Başika kampında eğitim verdiği Sünni unsurların kuşatmada rol almasına ilişkin yürüttüğü diplomasinin de sorun yaratacağı anlaşılıyor. Amerikalılar muhtemelen Türkiye’nin Başika için Irak Hükümeti’nden izin almamasını gerekçe gösterip “Hayır” diyecek.

 

Haberin Devamı


3- ZARRAB: Bir hayli riskli bir mesele. Çünkü Erdoğan, kamuoyuna da açıkladığı şekilde Biden görüşmesindeki tutumuyla artık doğrudan bu işin bir tarafı

 

haline geldi. Bir konuda verdiği bilgi doğruydu. Davaya bakan hâkimin 2014’te Gülen’e yakın bir avukatlık bürosu tarafından Türkiye’ye davet edilmesi meselesi. Yargıç Richard Berman’ı ağırlayan avukatlık bürosunun 15 Temmuz’dan sonra polis tarafından basıldığı, bazı ortaklarının yurtdışına kaçtığı basına yansımış olan bir husus. Aynı şekilde, Reza Zarrab’ı suçlayan başsavcı Preet Bharara’nın kendisini de davaya konu etmesi nedeniyle çekincesini dile getirmeye Erdoğan’ın elbette hakkı vardı. Ancak başsavcı hakkında sonradan doğru olmadığı ortaya çıkan bir iddia ortaya atması, daha önce Türkiye’de hiç bulunmamış Bharara’nın da Gülenciler tarafından Türkiye’de ağırlandığını öne sürmesi kuşkusuz sıkıntılı bir durum.

 

*

Haberin Devamı



GÖRÜLECEĞİ gibi her üç başlıkta da önemli bir ilerleme yok. Ayrıca yaklaşan ABD seçimleri de bir beyaz sayfa seçeneği sunmayacak. Çünkü önümüzdeki dört ay içinde IŞİD’le mücadele ve Zarrab Davası’nda yaşanacak gelişmeler, yeni sıkıntılara yol açabilir. Şimdi geriye dönüp bakınca, her iki tarafın da hataları oldu. Amerikalıların 15 Temmuz’dan sonraki kabul edilemez yaklaşımı kadar Türkiye’de ABD’yi hedef alan komplo teorileri de işi çetrefilleştirdi. Hepsinin üstünde bu gerginliğe çok sayıda aktörün angaje olması sonucu, Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin önemini savunacak insan sayısı epey azaldı. Sonuç itibariyle Türk ve ABD ittifakı bir hayli yalnız.

Yazarın Tüm Yazıları